27 Ekim 2009 Salı

Kandil Pendik gittik geldik

Serdar Turgut'un bir sonraki yazısının başlığı bu olsun.



Serdar Turgöt'un yazısını linkle değil, herkese ibret olsun diye açıktan veriyorum.. Şimdi bu adam 2 gün sonra diyecek ki siz ne yazdığımı ne demek istediğimi anlamamışsınız bile.. Elitist tavrıyla ezecek bizi yine.. İnsan ziyanısın..

Serdar Turgut - Akşam Gazetesi

PKK teröristi olmadığıma pişmanım
Benim hayatımda da her makul Türk gencinin mutlaka karşı karşıya kaldığı ikilemle yüzleşme zamanı gelmişti. Terörist olmalıydım bu netti ama 'Ya silahlanıp dağa çıkacaktım ya da silahımla şehirde kalacaktım'...
Terörist olma kararını verme aşaması kolaydı. Bu neredeyse milli bir gelenekti ama terörü memleketin hangi alanında yapacağım kararını vermek zordu. Ailem bile ikiye bölünmüştü. Annem 'Şehirde terör yap. Arada eve uğrar, duş alırsın. Sana sevdiğin çöreklerden yaparım' diyordu. Babam rakısını içtikten sonra 'Gö..n yiyorsa dağa çık' diyerek beni provoke ediyordu. Halalarım ise 'Bizim haspa terörist olacakmış zaar' diye konuşarak beni küçümsüyorlardı.

Her iki kararı da destekleyebileceğim çok seçkin kitaplar satılıyordu kitapçılarda. 'Teröristin el kitabı' bile necip Türk gençliğinin okuyup bilgilenmesi için bulunabiliyordu. Ben Marksist, Leninist 'Ve hatta' Maoist olduğumdan dağa tam çıkmasam, kendilerinden pek de hoşlanmasam da köylüler ile birlikte ihtilal yapmak için en azından düz ovaya çıkabilirdim. Ama serde şehirlilik var ne de olsa. Bu yüzden her Türk gencinin bir yaşına geldiğinde tabii hakkı olan terörü şehirde kalarak yapmaya karar verdim.
Şimdi anlıyorum ki; bu kararım çok yanlışmış. Keşke o dönemde yeni oluşmaya başlayan nüve halindeki PKK'ya katılsaymışım. Öcalan yandaki üniversitede okuyordu. Zaten o ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürt sayılabilirdim. O da Kürtçe bilmiyor ben de... Katıldığım takdirde örgütte bir kültür şoku yaşamam da mümkün değildi.

Çıkardım dağa, gül gibi yaşardım. 'Sen dağ koşullarına adapte olamazsın' diyenlere ise sadece şunu söyleyeceğim: İstanbul'da yaşama koşullarına adapte olabildeysem bu dünyadaki her türlü dağda da yaşayabilirim ben.
İstanbul'da gündelik yaşamımızda karşılaştığımız rutin dağ adamlarının gerçek dağ adamlarından daha medeni olduklarını söylemek de pek mümkün değil. İstanbul'a alışık her insan PKK militanlarının dağ koşullarına pek de kolay alışır. Hatta İstanbul'dan sonra PKK dağ kamplarındaki koşullar insana lüks bile gelebilir. Tüm bu senaryoda bir tek detay kalıyor ortada. PKK'lı olarak dağa çıkabilir, arada bir dağdan inip birkaç Türk öldürebilirdim. No problem. Bu benim için bir sorun yaratmazdı. PKK'nın basın hücresinde militan olarak yer alırdım, olur biterdi iş. Canım sıkılınca arada bir dağdan inip yayın yönetmeni öldürürüm, her şey yoluna giriverirdi. Tıkır tıkır işlerdi bütün her şey.

Sonra dağda Öcalan'ın açıklamalarıyla anladığım kadarıyla arada bir toplu seks partileri de oluyor. Bunlara da mutlaka militan bir aktiflikle katılırdım. Bugüne kadar hoşlandığım bir PKK'lı bir kadın henüz görmedim ama olsun. Dağda bulamazsam da bir hücre oluşturup, şehri basıp Rojin'i dağa kaldırıverirdim olur biterdi. Hatta belki Rojin'e evlenme bile teklif edebilirdim. Rojin ile evliliğimin şu andaki evliliğimden daha tehlikeli ve dehşet verici geçmesi de mümkün değildi.
Bütün bunlar son yaşanan bir olay nedeniyle aklıma geldi. Hayatımı şehirde kalarak nasıl da boşa harcamış olduğumu düşündüm. Dövündüm üzüldüm.
Yine Milliyet gazetesindeki bir Fikret 'Don Juan' Bila haberine göre devlet dağdan inen PKK liderlerine üçüncü bir ülkeye gidip yaşama imkanını da verecekmiş. Düşünsenize; yıllarca dağda keyif hayatı süreceğim, dağa kaldırıp seks kölem haline getirdiğim Rojin ile yaşayacağım, karı dırdırından sıkıldığım zaman da şehre inip birkaç yayın yönetmenini temizleyeceğim. (Ertuğrul Özkök, İsmail Küçükkaya ve Sedat Ergin'in yaşam acıları çoktan bitmiş olacaktı).

Tüm bu mükemmel yaşam stilinden sonra dağı terk edip aşağıya indiğimde devlet bana 'Hangi ülkede yaşamak istersin?' diye soracak. ABD'nin New York kentine giderdim tabii ki... Bunlar büyük ihtimalle bana business class bileti de alır, cebime harcırah da koyarlardı herhalde.
Başta doğru karar verip PKK'ya katılsaydım, liderlik kadrosuna muhakkak yükselirdim diye düşünüyorum. Ama lider de olamasaydım zararı yok. Çünkü düz militanlara belki hangi ülkeye gitmek istersin diye sormuyorlar ama dağdan inenlere hiç olmazsa saygı gösteriyorlar. Onları herkes seviyor. Beni ise seven yok. Terörist olmadım da ne oldu biliyor musunuz; İstanbul'da kalıp yazar oldum da b.k mu oldu? Yine her gün dağdakilerden çok daha vahşi ve barbar olan insanlarla muhatap oluyorum. Devlet bana bir gün bile iyi davranmadı. Beni hiç sevmedi. Bu PKK'lıların adalet sisteminden gördüğü anlayışı ben hiçbir zaman göremedim.
Anlayacağınız benimki kaçırılmış fırsatlarla dolu olan son derece acıklı bir yaşam hikayesi.
Türk olmamın bana hiçbir yararı olamadığı gibi terörist olmamamın zararı bile oldu.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Güvenle örüyorum!


Bugün çeşitli ağrılarla yatağımda yatarken Türkiye'nin güvenilir kadını Seda Sayan yine 'ay anacım ne yapacağız bu iğneyi vurdurcak mıyız, vurdur mucak mıyız? Domuz gribi kııız, ne olacak sonumuz' gibi şeyler söylerken sözü bir doktora verdi. Tam da 'ulan bu halsizlik bu ağrılar domuz gribi olmuş olmiim ne diyo bu adam' derken, doktorun arkasında bi adamın örgü ördüğünü gördüm. Kadın değil adamdı. Seda Sayan'ın programındaki kadınlar erkek, erkekler kadın gibiymiş meğersem. Formatı buymuş olayın. Gökkuşağı gibi program.

15 Ekim 2009 Perşembe

Sarı gelin kazansın!


Ermeni açılımı dahilinde yapılan dostluk maçı için atılan başlıklardan en anlamlısı: Sarı gelin kazansın.

Sarı gelin kim? Hillary kız tarafı mı? Takılan altınlarla düğün masrafları ödenecek mi? Sarı gelin'in gelinliğini hangi ünlü modacı tasarladı?

6 Ekim 2009 Salı

ıssız atlara fısıldayan adam


'Tek gecelik bir ilişkide tanımadığım biriyle beraber olacağıma sabah kalkıp tanıdığım bir ata binmeyi tercih ederim.'

bkz. zoofili