30 Temmuz 2010 Cuma

tıpta son gelişmeler


Cuma akşamı oldu saatler bir türlü 18:30 olmadı. Hani ameliyat başarılı ve ağrılar geçince bambaşka bir insan olacak yeniden doğacaktım. Her günüm adidas original celebrity partisi gibi geçecekti. Hayatın aynı ikrah derecesine ulaşması için bir hafta yeterliymiş. Baygın bir şekilde mesai saatinden bu beş dakka geçer mi diye face'e bir giriyim dedim. Yüce patronum affetsin oraya buraya bakınırken rengarengarenk klibini post etmiş biri onu izledim. İyiden iyiye sinirim bozuldu mu. Bu enerjisizliğin üzerine o sözler beynime bir hançer gibi saplandı: Bazen herkes solar biz hep rengarengarenk. Bana mı laf sokuyorsunuz?

Sonra düşündüm...

Evet bazen herkes soluyor peki Nil Karaibrahimgil neden solmuyor? Biri buna bir açıklık getirsin. Bir insanın böyle şarkı sözleri yazabiliyor olması için her bir santimetrekaresinin en az bir nil karaibrahimgil kadar mutlu olması lazım. Matematikte bu hesaba bişe diyorlar ama hatırlayamadım şimdi. Bir önceki kendisiyle çarpılıyor hani.

Bana açıklayın. Bu kız nasıl böyle mutlu? Nasıl böyle her daim aşık, şirin? Nasıl böyle tütü eteğiyle New York sokaklarında koşabiliyor her daim? Nasıl böyle hep rengarengarenk? Nil Karaibrahimgil böyle küçük parçalara bölünse, hap haline getirilse, sağlık bakanlığı onayıyla piyasaya sürülse. Hem ortada Nil Karaibrahimgil'de kalmaz.

Jel olarak da sürülebilir mutsuz bölgeye: Jel Karaibramgyl

( Dikkat fakirseniz kullanmayın! Allerjik raksiyona neden olabilir. Kullanmadan önce mal varlığınızı, kocanızı ve dolabınızdaki tütü etek sayısını gözden geçirin. )

27 Temmuz 2010 Salı

interneti kim kapatsın?


SEDA SAYAN&NEJAT ALP - ŞAKA YAPTIM
Yükleyen sezenaksufan. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

Diyorum ki tam; hayat güzel, herşey güzel, acılar geride kaldı, bir ilk bahar sabahı güneşle uyanıp kırlara uzanacağız, internetten komik kedi videoları izleyerek geçecek bir ömür.. Ama yok tam böyle derken sen yepyeni bir internet sitesi kapatma yetkisi bakkal hasana verilecekmiş haberi geliyor. Hemen down oluyorum tabi. Anlamadım ki ben mi bir yerleri kaçırıyorum yoksa bize şaka mı yapılıyor? Yok internet sitesi kapatma yetkisi jest olsun diye Ahmedi Nejat'a verilecek, yok diyanet bakacak derken şimdi de emniyet müdürlüğünün bu işlere bakmak için çalışma içerisinde olduğu haberi geldi. Sinir bozmak için yapılan bir psikolojik baskı şakası mı acaba diye düşünüyorum. Bu hükümetin en sevdiği şey şakacılık çünkü. Kocaman tiyatroyu yıkıp cami yapıcaz.. Yok yaaa yapmıcaz şaka yaptık yapar mıyız hiç.. İslami devrim yapıcaz.. şaka lan şaka yapmıcaz.. Kürt sorununu çözücez yok yaaa şaka yaptık biz çözmicez.. Bu şekilde devam ediyor olay. Bu nedenle bunun da bir şaka(!) olmasını diliyoruz.

Keza aksi takdirde internetin neye dönüşebileceğini hepimiz biliyoruz. Benim gibi 30 yaşında olmasına rağmen eski solcu olabilen herkes polis tarafından işkenceden geçirildikten sonra zürafa olduğunu iddia eden fil fıkrasını bilir. Böyle bir uygulama sonunda youtube'da sadece istiklal marşında ayağa kalkmış kedi, istiklal marşı okuyan küçük çocuk, istiklal marşı'nda ağlayan anadolu insanı, istiklal marşı söyleyen turist videoları yayınlanıyor, google'a giriş için bismillah tuşuna tıklıyor olmamız gerekebilir.

Germeyin daha fazla bizi ne olur. Hastalık sahibiyiz biz. Birine verecekseniz bu kapatma yetkisini illa maymun Charlie'ye verin. Onun bu işi hakkaniyetle yerine getireceğine inanıyoruz biz.

Biz derken ben ve hayal arkadaşım patti.

Bitirirken halk oylamasına sunuyorum.

İnterneti kim kapatsın?

a) Polis haftası afişindeki minik kızın elini tutan polis
b) Ahmedi Nejat
c) Obama
d) Maymun Charlie
e) Bülent Ersoy

24 Temmuz 2010 Cumartesi

en az 3 çocuk istiyoruz



Crazy dance in Kayseri videosundan sonra bünyede şok etkisi yaratmıyor ama yine de çok iddialı. Çifte mutluluklar diliyoruz ve kendilerinden ülkelerinin geleceği için en az 3 çocuk istiyoruz.

Bir partide böyle dağıtmamış olan gerçek bir parti boy'um girl'üm demesin bundan sonra.

18 Temmuz 2010 Pazar

alice in hamam


Ülkemizde gerçekleşen etkinliklerin en güzel kısmını sonrasında yayınlanan "Türkleri çok sevmiş rakı şiş kebap çok güzelmiş yine gelecekmiş", "Türklerin boy ortalamasını düşük bulmuş","Yuppiii ana okulunda Türk arkadaşı varmış" gibi haberler oluşturuyor. Son olarak da karşımıza Sonisphere Festivali'i sonrasında Alice in Chains'in blogunda Türklerin ter koktuğunu yazdığı haberi geldi. Tam festival öncesi vakit haberlerine gülmemiz durmuşken online haber cınyisı hurriyet.com "Türkler ter kokuyor" başığıyla Alice in Chains'in blogunda yayınladığı yazıya veriştirmeye başladı. Tabi medyamız tarafından en sevilen şey Türksün göster ürksün gazı olduğundan hiç vakit kaybedilmeden haber viral olarak diğer gazetelere yayıldı. E durum böyle olunca iki lafından biri Türk'e bok atmak olan, yok abi bizim milletimiz pis yıkanmıyor nefret ediyorum bu insanlardan diye ağlananından, kendi ter kokusu doğa kanunlarını aşıp edip havayla teması sonucu katılaşıp katranlaşanına herkes başladı kınamaya. Onlar kendi terlerine baksın, yankie go home, onlarda götlerini yıkamıyorlar, bok kokuyorlar gibi yorumlar iyice yükselmeye başlayınca da artık gruba nasıl ana avrat mesajlar gittiyse Alice in Chains şöle bir özür şeysi yayınlamış blogundan yine:

Sunday, July 18th, 2010

I want to take this opportunity to apologize to the people of Turkey who took offense at what I wrote in my original posting from Istanbul.

I never intended to offend anyone, but after re-reading it, I can see why it struck a nerve.
The writing was sloppy and mean spirited, and I've removed it from the blog.

For the record, everyone I dealt with in Istanbul was friendly and helpful, and I wish I had more time to get out and see the city while we were there.
I didn't mean to insult anyone, and I'm sincerely sorry that what I wrote offended so many people.

Yani kısaca Türkçesi: Benim kafa güzelken ben bir post girmişim bloga ama sonradan bir okudum ki yanlış anlaşılacak şeyler yazmışım. Her ne kadar ter koksalarda İstanbullular çok misafirperver ve yardımsever. İstanbul çok güzel rakı şiş kebap çok güzel yine gelecek ben.. Ter kokan Türk halkından özür dilerim. Sori.

Bu özür kesenin icadı Türk halkını keser mi onu 70 milyonla birlikte göreceğiz.

Diğer yandan ne öğrendik; Alice in Chains'te olsa milli dedikodular "Almanlar sofrada osuruyormuş", "Japonların pipisi küçükmüş"ten öte değilmiş. Sen koskoca efsane metal grubu blogundan dedikodu yap, koskoca İstanbul'dan anlatacağın tek şey "ayyy dostlaaaar bir kokuyorular bir kokuyorular" olsun. Ondan sonra müzik evrenseldir. Yaşasın halkların kardeşliği. Metal müzik ruhu.

En diğer yandan o gün otelin asansörüne banyo yapmadan binen kişi, nasıl uluslararası bir soruna neden olduğunun farkında mısın? Bütün pürü pak metal camiası bizim ter koktuğumuzu düşünüyor sayende. Oysa Türkler kokmaz Hintliler kokar bunu herkes bilir.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

predator'la mektubunuz var



Bir zaman cehennemin beşlisi listesi yapmıştım. Son dönem icraatlarıyla bu listeye ilk ikiyi bile yerinden oynatıp girecek bir isim daha var şimdi: Müge Anlı. 

Zaten ameliyat sonrası yağ embolisi riskine dikkat edelim cümlesi bünyemde yeterince stres yaratmışken bir de gece gece bu kadının yüzünü görmek beni iyice geriyor. Allahım saçları her daim böyle predator gibi kabarık arkaya doğru, her gördüğümde "ay annecim!" oluyorum. Kendisini çözdüğü cinayetlerle iyiden iyiye tanımamız bile yeterince ürkünçken bir de şimdi Mektubunuz Var programıyla birbirini yıllardır görmeyen anne kız, baba oğul, baba kız, karı koca gibi çeşitli kombinasyonları bir araya getiriyor. "Cinayetlerle anılmak istemiyorum bu hayır işini biraz yumuşatayım ben ne akıllı kadınım" diyip böyle bir işe girişti yüksek ihtimalle ama o kadar sevecenlikten uzak ki gülünce bile insana bişe yapacak sanıyorsun ince cümcük dudaklarıyla. Gerçi arada o köylü insanların kendisine dokunmasından duyduğu rahatsızlığı, yalandan "ayyyy canım teyzem" derken bile mesafeyi korumasıyla ufaktan belli etse de çoğunlukla gerçeğini başarıyla kamufle ediyor. Ancak hayatında muhtemelen hiç bir problem yaşamayıp, iyi okullardan mezun olup modern (!) bir hayat yaşadığından çocuğunu bırakıp gitmiş, kayınpederi tarafından kapatılmış, kaynı tarafından düdüklenmiş, çıkış yolu bulamamış kadınlara yaklaşımı aslında onun nasıl bir predator olduğunu ele veriyor.

Çünkü ancak bir predator bu ülkede cahil bırakılmış ailesi tarafından küçücük yaşında kaynı, kayınpederi, emmioğlu gibi başka erkeklere bir mal olarak devredilmiş kadınların çaresizlikle yaptığı yanlışları bu kadar gönül rahatlığı ve fütursuzca eleştirebilir. "Ama sende çocuğunu bırakıp gitmişsin", "ben anlamıyorum bir anne bunu nasıl yapar", "kaçtın demek hemde kaynınlaaaaa", gibi kendine göre akıllı ahlakçılığıyla göz yaşı döken kadınlar karşısındaki tavrı onun aslında insan kılığına girmiş bir predator olduğunun kanıtıdır.

Fakat dün ki program bi acayipti. Bir amca yıllar önce karısını ve 5 kızını bırakıp Almanya'ya gitmiş, orada Alman bir kadınla evlenmiş, evini yıllarca aramamış, gününü gün etmiş. Ancak gel zaman git zaman Alman karı ölüp kendisininde bir ayağı çukura kaçınca "aa benim Türkiye'de bir karım 5 kızım var" diye aklına gelip Müge Anlı'ya başvurmuş. Müge Anlı'da aaa amcam gel ben birleştiririm sizi yılların ayrılığını silerim diye çıkarmış programa. Gariptir ki o amcanın yerinde bir kadın olsaydı herkesin cık cık cık, tüü, yahalayın, taşlayın diye köpüren ağızlarla yapılan yorumlarına maruz kalacakken dün tüm teyzelerin ağlamaktan içi çıktı. Ağızlar böle yayık yayık tüm stüdyo ağladı. Kimse demedi "amca karın 80 yaşına gelmiş ağzında diş kalmamış, kızların en büyüğü zaten 65 yaşında aklın nerdeydi huuuu." Anlı'da baktı herkes çok memnun hayatından hiç gaz vermedi nemli gözlerle ve yalandan sahtekar bir gülümsemeyle "ay teyzeeem, ay amcaam" dedi dedi izledi. Sonrada o ince dudaklarındaki kendinden emin gülümsemesiyle kafasını gururla sallayarak kapattı programını.

Predator fotosunu ararken web sitesini de gezmiş bulundum. Böyle kafası karışık bir site planı görmedim. Anlı'yamadığımız bir şekilde güncel kültür moda derken kocaman ankara cinayeti videoları var. En altta mükemmel dudaklar... Bir de site title'ı Müge Anlı I Tatlı Sert. Samimiyetle samimiyetsizlik arası demek daha doğru olabilir.

11 Temmuz 2010 Pazar

bas gaza yavrum bas gaza



Sabah uyandım, şöyle yarı uyku hali yarı gerçek, çişini tutarken kurduğun hayaller ve planlar vardır ya. He öyle işte hayallerimi tazeledim. Ağzımda salyam birikirken hayallerim hayallerimi açtı şöle yaparım, şurdan kaçarım, şuraya atlarım, ordan şöle çocuğu korum, burdan böyle koşarım derken gaza gelip yorganı üstümden attığım gibi şimdi gerçekleştiriyorum diye niyetlenmişken saatin sabahın 9 buçuğu olması yanında bacağımın ameliyattan sargılı olduğu gerçeği beynimin şalterleri tam açıp elektrik akışının bilince erişmesiyle beni buldu. -Benzer gaz durumu için videoyu izleyiniz.- Beyin dedi ki "Gerizekalı yine mi alt beynin oyunlarına kandın. Daha pazartesi ameliyat oldun, hala yürüyemyosun ayrıca bu sabah kalksan mesela 9:30'da hangi hayalini gerçekleştirebilirsin? Ancak sucuklu yumurta hayalin gerçek olur bu saatte. Salaaak..." "Kes lan" dedim "Kesss.. Sittimin ukalası."

Neyse böle ufak bir kavga yaşasakda sonra üst beynim "gııız gızdın mı hele bu güzel bişe ama normale dönüyorsun hadi gıııızz gel barışalım." diye gönlümü alaraktan barıştık. Teyze şivesine hiç dayanamam.

Velhasıl bu sabah itibariyle insana döndüm sanırım. Bu sefer ki ameliyat anılarım da hiiiç eğlenceli değildi. Fil dozu bir narkozdan 1 saatte ancak uyandım. Bütün gece mide bulantısı ve hafif anksiyete ile geçti. Accık komik iki durum vardı sadece.

İlki ameliyatı beklerken beni ameliyathaneye götürecek sedyenin gelmesiyle birlikte benim götün üç buçuk atması sonucu "ee hani ilaç dayanmıcak mısınız böle kurbanlık gibi mi inicem ameliyathaneye ulan ineğin bile gözünü bağlıyorlar" diye olay çıkarıp hemşirenin "hanfendi sedyeye bir çıkında vurucaz iğneyi merak etmeyin" dedikten sonra benim sedyeye çıkıp iğneyi yiyip yine wwoouuww diye bağrınmaya başlayıp hemşireye "hemşire hanım ameliyattan sonra parti var wooouuwww bekliyorum muhakkak" dememdi. Bir insan bu kadar tutarsız sakinleşir. Üç buçuktan parti woouuwwlamasına 1 buçuk saniyede ulaşıyorum. İğneyi yediğim gibi parti planlarına başlıyorum. Gerçi çok güzel parti oldu yaa uyanınca 5 saat ısıtamadılar beni. Sanki 3010 yılından dondurulmuş bir uzay askeriyim 1000 yıldır buzdayım. O derece bir çözülememe hali.

İkinci komik durum; herşey bitti şükür çıkıyoruz hastaneden beni tekerlekli sandalyeye oturtacak hasta bakıcı arkadaşımız sandalyeden hallice çıktı. "Ayhh eveeeet koy bakalım ayağını şööööle heeeh şimdi de şöööölee" diye kırıla kırıla tarifle oturttu beni tekerlekliye. Aşağı iniyoruz asansörde bi katta durduk bir doktor hastalarıyla kapıda "yaa sığarmıyız acaba?" diye soruyor. Derken derken kıçım kıçım bindiler. Bizimki hemen başladı. "aayyh hocam gelin gelin allaaaşkına sığarız ayol. Siz kaçsınızdır ki ben olsam 50 siz olsanız taş patlasın - çatlasın değil patlasın - 80-85. Ne olacak yani sığarız sığarız" diye zaten sığılmış asansörde aşaa inene kadar flörtleşti doktorla. Bir de o an onun için dünyada sadece ikisi kaldığından olsa gerek sadece kendi kilo hesaplarından bahsetti durdu. Geri kalan 10 kişi yok o asansörde. Farketmez ama durumdan memnun bizim oğlan, ne kadar kalabalık o kadar doktor teması. E ne de olsa her hemşihrenin hayali şöle cerrahından bir doktor.

İşte böyle bir uyuşturucu bir gay şakasıyla şükür eve geldim, iyileşmeyi bekliyorum.

Ben bu defa özel hastane, bir araba parası gömüyorum dize eh ameliyattan önce bir klarnet piyano keman 3'lüsü dinler ameliyattan sonra mohitolarımızı yudumlarız diye düşünüyordum ama olmadı. Mal gibi girdik mal gibi çıktık. Dizimin adı da Citroen artık. Citroen c3 istiyordum. Nasip o paraya 20 gram asimetric bilmem ne bone almakmış. Olsun herşeyin başı sağlık. Canım dizim, sen olmasan nedeyim ben Citroen'i.

Bu arada yazamadığım onca şey içinden en çok kürt sorununu sikiyle çözeceğini iddia eden Halil Bakırcı'ya zamanında sallayamamak gerdi beni.

He bir de çift koltuk değneğiyle iki el dolu olunca yanımda hiçbirşey taşıyamıyorum. Cep telefonu ilaç nereme soksam şaşırıyorum. Napıcam lan derken derken modern tıbbın her bir dalının birbirine nasıl destek olduğunu Larissa gösterdi bana. Şimdi koyuyorum mememin arasına telefonu özgürce çift değnek dolaşıyorum. Meme deyip geçme tıhla.

1 Temmuz 2010 Perşembe

heyecandan cimaya


Heyecan her ne kadar iyi bişeymiş gibi lanse edilse de çok kötü bişeydir. Heycanlandın mı saçma olaylar serisini durduramazsın. Herşeyi düzgün yapiim insanlar karşısında rezil bi laf edip bok etmiim kaygısıyla battıkça batarsın. Benim böyle heycandan saçmalalık doğar top 10 listem var. İlk üçünü açıklıyorum.

Bir numara çok yakın ve heyecanlı bir arkadaşımın hikayesi. Şimdi biz liseliyiz o zaman sübyancı üniversitelilerle takılıyoruz. E manita üniversiteli olunca ağızdan aptal saptal şeyler çıkmasın diye daha bir kasıyorsun tabi. Çünkü karşındaki üniversiteyi kazanıp zeki olduğunu ispatlamış senin henüz ne mal olacağın belli değilmiş, gerizekalı olduğun için liseliymişsin gibi bir durum olur o zaman, bilirsiiiz. "Hatun liseli yeaaa" lafını yememek için kasılır. Neyse, arkadaşın üniversiteli sevgilisi demiş ki "seni en yakın arkadaşımla tanıştırmak istiyorum." Bizim kız heycanlanmış tabi "yaa öle mi" demiş hemen ne giysem nasıl konuşsam başlamış kurmaya. Çocuk demiş ki "ama bak benim arkadaşımın adı Kıvanç ve kafası kavuna benzer böle sivridir hafif. Bütün hayatımız boyunca onunla kavun diye dalga geçtik. Bu nedenle sakın onun yanında kavunla ilgili bir espri yapma, ona gönderme yapıyosun sanmasın." Bizim kız bunu duymuş heycanlanmış. İçinden "kavun demicem kavun demicem kavun demicem kavun demicem" diye sayıklamaya başlamış. Sonra çocuk gelmiş tokalaşırken daha ilk dakka sen bizim kız çocuğa "merhaba Kavunç nasılsın?" demiş mi. Tabi arkadaş ortadoğu ve balkanların en büyük potunu kırarken en yakın arkadaşın kırılan kalbinin sesi kahkahalar arasında duyulmamış. -ayh hatırladıkça gülüyorum yeaaa-

İkinc sırada yine bir bayan arkadaşımız var. O da sevgilisinin ailesiyle tanışacağı yemekte heyecandan hiç konuşamayıp sadece iki kelime söyleyebilmiş. İlkinde çocuğun annesinin "ee kızım nasıl buldun yemekleri güzel olmuş mu?" sorusuna "çok güzel çok törsi" cevabını vermiş. Herkes "Törsi mi?" diye birbirine bakarken kız teşekkürlerle mersiyi remix yaptığını söyleyememiş tabi. İkinci kelime de evden çıkarken olmuş. "Kızım çok memnun kaldık yine gel." "Gelirim tabii iyi gececler." "gecec mi?" diye yine bir sessizlik olmuş. Herkes kız hafif lala galiba diye arkasından düşünmüş tabi. Kıyamam heycan halbuki.

Top 10 listemde üç numarada ise Evliya Çelebinin Hz. Muhammed'i rüyasında görüp "şefahat ya resulullah" diyeceğine heycandan ne diyeceğini şaşırıp "seyahat ya resulullah" diyip bir de üstüne duasına ve vizesine kabul damgasının basılmasıyla dünyayı dolaşmaya başlaması gelir. Her türlü kabul edilecek bir dua için seyahat yine çok mantıklı ve iyimser bir dil sürçmesidir. Şeftali ya resulullah da olabilirdi.

Bu arada Seyahatname demişken; sevgili eğitimle hiçbir alakası olmayan milli eğitim bakanlığı Seyahatname'nin bazı bölümlerini müstehcen bulduğu için toplatma kararı almış. Müstehcen bölümü yazıyorum.

“Sultan IV. Murat’ın huzuruna çıkarılan burnu olmayan çocuğun babası Hacı Envar’a çocuğun ana rahmine Kadir gecesi ya da bayram gecesi besmelesiz düşüp düşmediğini sordular. Babası, ‘Vallahi, yiğitlik anımızda, kendimizden geçmiş vaziyette kurban bayramı gecesinde eşimle oynaşırken, ‘Bismillah’ demek hatırıma gelmedi. Vücuduma bir titreme geldi. Biz de fazlaca kendimizden geçmişiz. Sabahleyin de gönlümüz bitkin durumda bayram namazını kılmadım. İşte o gece eşim hamile kalmış.”

Böyle bir hikayeden ancak ilk gençliğinde pembe dizi kitabı okurken kuşu hareketlenen biri müstehcenlik çıkarabilir. "Vücuduma bir titreme geldi" cümlesi bakanlıktaki memurun boşalmasına neden olmuş, böyle bir sahne daha var mı acaba diye Seyahatname'nin tamamını merakla okuduktan sonra 31'ci ellerini yıkayıp "toplayın yahalayın bu pis mühtescen kitabı" emrini kendine bi tane sakladıktan sonra vermiştir.

Halbuki burda olay çocuğun neden burunsuz olduğudur. Kurban bayramı gecesi cima yapmıştır kahraman. Neyse olay üniversite sınavı paragraf incelemesine dönmeden bitirirken cima yapılmaması gereken durumları yazıyorum aşağıda. Uyun bu listeye eşim güzel çocuklarım güzel akıllı olur demeyin.

* Cima, eşinin rızası ile olursa çocuk akıllı, gönülsüz olursa ahmak olur.
* Pazar ve çarşamba gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, kavgacı olur.
* Gündüz öğleden sonra yapılan cimadan çocuk olursa, şaşı olur.
* Ramazan bayramı gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, ana babasına asi olur.
* Kurban bayramı gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, altı ve ya dört parmaklı olur.
* Ayakta yapılan cimadan çocuk olursa, yatağına işer.
* Baldızını düşünerek yapılan cimadan çocuk olursa, hünsa olur. [Erkekle kadın arası bir şey]
* Cima esnasında konuşursa, çocuk dilsiz, öperse sağır olur.
* Kadının fercine bakarsa, çocuk kör olur.
* Berat gecesi yapılan cimadan çocuk olursa, kötü huylu olur.
* Taharetsizken yapılan cimadan çocuk olursa, cimri olur.
* Sefere çıkacağı gece yapılan cimadan çocuk olursa, savurgan olur.
* Orgazma ererken, her ikisinin düşüncesinde ne şekil varsa, çocuk ona yakın olur.
Kaynak: Huzura Doğru

En çok sonuncusunu anlamadım. Şekil derken kare düşünürsen çocuk kare mi olur şimdi?

Bu arada %80'i görücü usulu evlenen dolayısı ile birçoğu gönülsüz geçen cinsel ilişki tohumlarından oluşan bir ülkeyiz. Bu çıkarımı yaptım ben ama daha önce söylenmişti galba bu.

Ne yazdım ama dolmuşum.