31 Ocak 2011 Pazartesi

korkulan oldu, muazzez ersoy geri döndü


Ne zaman Türkiye biraz kıpırdansın, insanlar nolyor la burda demeye başlasın Muazzez Ersoy sahneye çıkıyor farkettiniz? O bayık erkek kadın arası, göğüsten gelen sesiyle içimizi sıkmaya başlıyor. Hepimiz o sesin sephia efekti etkisiyle geçmiş günlere geri dönüp bugünü unutuyoruz. Amerika'nın oyunu olduğu çok açık olan bu olayı halkımız bu defa yemeyecek diyoruz ama bir bakıyoruz ki tüm Türkiye onun o güvercin kanadı modeli kahküllerine kilitlenmiş. Başka birşey düşünemez olmuş. Nostalji ayağına birbirinden çirkin fantezi Türk Sanat Müziği eserleri ardı ardına okunmaya başlanmış.

Türkiye'nin Ankara'dan gelen bankacı emeklisi teyzesi gibi Muazzez Ersoy. Manav Hüseyin'in ya da babalarımızın neden çok beğendiğinin cevabını hiçbir zaman anlayamayacağımız bir seksapele sahip. Kalın seksi diye birşey varsa onun karşılığı olabilir. Bana 57 numara ten rengi naylon kilotlu çorabı hatırlatıyor bir de dışı sarı kakmalı kutuya sahip pembe rujları bir de yılbaşı sepetlerini.

Ama ağır kadın Allah için. Oturmasını kalkmasını, tam kıvamında çorba yapmasını, gerdan kıvırıp oynamasını bilen, gerektiğinde erkeğinin geyşası, gerektiğinde evinin hanımı olacak, Atatürk ilkelerine bağlı ancak duasını okumadan sahneye çıkmayan, gerektiğinde tarih öğretmeni gerektiğinde Dior mankeni olabilecek kadın o.

Gözleriyle hizaya sokar, hanfendiliğiyle kamçılar.

Geçen uzun zaman sonra verdiği ilk konserde ise şöyle buyurmuş:'Özel geceleri saymazsak tam yedi yıldır sahnelere çıkmıyormuşum ben bile bu kadar uzun olduğunu şimdi hesapladım. Bundan sonra daha çok beraber olacağız neden böyle birşey yaptım bende anlayamıyorum" Anlatayım ben; en son 157. nostalji albümünü çıkarıp nostalji değeri taşıyan bütün şarkıları bitirmiş, paraları krem yapıp yüzüne sürüyordun. Sonra işte Paris'ti, kürk mantoydu, konkendi derken 7 yıl geçmiş. E yeni bir nostalji albümü için de en az 7 yılın geçmesi gerekiyordu zaten.

Bu komedi oyun bitti!

27 Ocak 2011 Perşembe

inanır mısın hollywood'da çok iyi karşılandım

make gif animation
Make gif animation
Beni çocukluğumda en çok sarsan magazin dedikodusu Metin Milli'nin aslında çok zengin bir adam olup çıkardığı plakları kimse almayınca kendi kendinin satın aldığı haberidir. Yakan top oynarken yanıp kenarda beklerken "Niye satın alsın ki bir insan kendi plaklarının hepsini diye" düşünecek vaktim olur, buna kafa yorardım. O zaman sahtekar pezevenklikten haberi olmayan saf bir çocuktum çünkü. Gerçi şimdi düşününce o zamanın dedikosuydu bu, belki de Metin Milli çok satmıştır. Siyah bıyık altı bembeyaz dişlerine vurgun bir kitlesi vardır, emin değilim. Ama o dönemin klasiğiydi yok Ajda Pekkan'ın dişleri yamuk çıkmış diye albümünü toplatmış, yok Kayahan'la Nilüfer aslında aynı kişiymiş gibi gibi haberler gelirdi sık sık.

Hollywood filmlerindeki gibi görüntünün yuvarlaklaşıp zaman içinde bu yolculuğu yapmamın nedeni ise Kıvanç Tatlıtuğ'la ilgili götten atmasyon bir Hollywood haberi. Efenim neymiş James Cameron Aşk-ı Memnu'yu izlemiş, özellikle Bihter'in kaza yaptığını öğrendiği sahnedeki erkeksi çığlığı ve ilkel olana yapılan gönderimleri onu derinden etkilemiş, hele son sahnedeki Bihter'in mezarının başındaki o sofistike oyunculuğu o ölmüş kadına bile yaptığı "hadi aşkım behlül kaçar" şakasına derin anlam yükleyişini, ardından götüm götüm kaçışını ve üzerine Gümüş dizisindeki devamlı osurmuşta kokluyormuş gibi yüz ifadesini, mimiklerini izledikten sonra bu çocukla mutlaka çalışmalıyım demiş. Kıvanç Tatlıtuğ tiz Los Angeles'taki Sanctum filminin galasına çağırılmış. Galadan sonra da özel bir davete katılacakmış. Davette zengin ve yetenekli Hollywood oyuncuları yuvarlak olup Kıvanç Tatlıtuğ'u ortalarına alıp ve sırayla birbirlerine itip "oynaaaa oynaaa sanctum oyna bize ah hah hah hah hah" diyeceklermiş. Kıvanç Tatlıtuğ "aağğrrrhhhh aaağğğğğrrhhh diye böğürüp kriz geçirirken Sanctum sanctum" diye bağıracakmış. Hevesini alan grup dağilirken gururu incinen Tatlıtuğ basketbol oynarken yan bağlarını incittiğinden ortamdan sekerek uzaklaşacak ve gözleri yaşlı "hadi Hollywood Behlül kaçar" diyecekmiş. Zengin Hollywoodlular arkasından chanel elbiseleriyle gazetecilere poz vermeye devam edeceklermiş.

Gerçi Los Angeles'a gitmek için havaalanına giden Tatlıtuğ'a Cameron'dan teklif aldığınız doğru mu? sorusuna herhangi bir cevap gelmemiş ama muhtemelen teklif gelmişse de benim size anlattıklarıma yakın bişeler olur.

E kazanın doğurduğuna inanıyorsunuz da buna neden inanmıyorsunuz.

Normalde "atmayın yeaaa din kardeşiyiz" diye bitirmem gerekiyor ama Twitter'da Melih Gökçek'i takip ettiğimden beri Nasrettin Hoca'dan örnekler vererek kapatıyorum konuyu. Nedenini bilemiyorum. Travmatik bir durum olabilir.

Ya tutarsa?

25 Ocak 2011 Salı

büyük şehir tweetliyor!


Melih Gökçek tweet yazarken dilini böle kasarak dışarı çıkarıyor mudur acaba? Dün akşam Sosyal Medya programına konuktu 100000 dık aldım, şu kadan kişi izliyor, Türkiye'deki Twitter kullanıcı sayısı şu kadar olmuş gibi dataları topluyor çünkü. Hırslı, Büyükşehir Twitter'da da çalışıyor yani. Hatta konuya o kadar hakim ki daima ileriye taşıyan bir başkan olduğundan twitter yönetimine tavsiyeleri de var. Efenim mesaj sayısı neden o kadar azmış. Şimdi onu izliyormuş binlerce kişi her birine laf söyleyince hakkı doluyormuş. Adam siteyi açarken nerden bilsin olayı birileri bu kadar ciddiye alacak. Ülke yönetiminde kullanacak.

Üstelik twitter'da daha yaptıkları yapacaklarının da güvencesi. Şimdiden fizibilite ve icraat planlarına başlamış. Twitter üye sayısına ne kadar katkım oldu, ben girdikten sonra kaç bin kişi üye oldu bir öğrenmek lazım aslında diyor. Neden? İleride twitter'la bişe olursa "1 tweet katkıları yok. Twitter'ı biz büyüttük biz destekledik. Over capacity balinasına biz bakıyoruz. Kaç ton balık yiyor o hayvan, twitter yönetimi anca boş konuşsun" diyecekler muhtemelen. Bir deli bunlara twitter sokağı yapsanıza demiş mesela şimdi hemen yapıyorlarmış. Öğrenciler devamlı wireless bağlantısı olan bu sokaktan bedava twitter'a gireceklermiş. 45 santim aralıklarla oturabilecek öğrenciler özgürce twitter'a girerler artık. Demokrat ve teknolojiyi takip eden ülkemin tweet atılmayan sokağı kalmasın.

Geçenlerde de belediye divan toplantısında sormuş kimler twitter'a üye diye. 30 kişiden 7 kişi parmak kaldırmış. Hemen onlara ikramiye vermiş. Çünkü sosyal yönü gelişmiş kişiler twittera girermiş ve Melih Gökçek buna çok önem verirmiş. Diğer memurlarda akşam eve gidip gızım divtır diye bişe varmış beni oraya sok diye çocuklarını dürtmüştür. Mahmut69, Sivaslı kaplan diye nicknameler almışlardır kendilerine. Kıyamam.

Asıl yakında diğer siyasilerin ortama girmesiyle yarış başlayacak muhtemelen. Followerlara bedava iPad dağıtılacak. Çocuklar ezilecek iPad'e saldırırken. Twitter'ın %6o'ı beni tercih etti diyip Cüneyt Özdemir'e ya follow ya terket denilecek. Şimdiden Cüneyt Özdemir'i kendine rakip olarak aldı zaten. Bittin sen cücü. Yapılan muhabbete büyük harflerle block koysanda, Radikal'deki fotoğrafın gibi ceketimi omzuma alır çeker giderim bu sohbetten desen de artık çok geç. Herkes Melih Gökçek'e olan sevgisini sana küfrederek belli edecek artık. Ne zaman herkes twitter'da aynı anda "eveeeet" diyecek acaba?

Melih Gökçek twitter sayesinde daha demokrat bir insan olmuş mudur, artık heykellere tükürmeyecek ve hatta yakın zamanda devianart'a da üye olacak mıdır bilemem. Ama twitter'a bismillahla ayak basar basmaz yazılan herşeyin avukatları tarafından izlendiği ayarını vermişti "danışmanlarım avukatlarım izliyor yanlışı olanın bilgisayarıyla birlikte donunu alırım" demişti. Bir de kendisine yazılan güzel yorumları anında retweet etmesi var ki, aslında olayın ne kadar farkında olduğunun önemli bir göstergesi.

Şakacı, hazır cevap, halkın(!) karşısına çıkmaktan korkmayan, hipsterla hipster, nerdle nerd olan Melih Gökçek. Keşke tweetlerinin arkasından tırrıp tas diye davul solo atılsa. Üzgün mesajların ardında aaaaaaaaa dese izleyici.

Programda gelen soruları size sorayım hızlıca diyen Serdar'a da "120 karakter olsun ama" dedi zaten. Şakacı.

Eğleneyim diyorum ama yengem facebook'a girdiğinde de böyle moralim bozulmuştu benim.

Ama yine de en sevdiğim tweetleri yazayım:

Bana belediye başkanının ne kadar boş zamanı olduğunu gösterdiniz başkanım. Ne ara baksam twitterdasınız. Başkanım counter atalım mı bi el?

Başkanım ne zaman süpergüç olucaz?

Bir de inci kafalaması var ki muhteşem;

@06melihgokcek İyi günler bu seçimlerde de dedem incullah'la size oy verdik. dedem sizin hayranınız. rica etsem selam yazar mısınız?

@incicann dedenize ve size en derin saygılarımı sunarım.

bir kedi yeter!



Dağılın lan zülülülü beynimi siktiniz zurna sesinden. Bıyıklı sen kurdun di mi bu halayı.

Hayatı ve kafaları güzelleştirmek için bir kedi yeter! Kediler de zurna sesini asla ve asla sevmez.

21 Ocak 2011 Cuma

hipster senin bacındır - so cool


Artık biraz yaşlı olduğumdan hipsterları yerinde izleme şansına eremedim çok. Birkaç tanıdığım var. Onlardan gördüklerim kadar biliyorum. O büyük gözlükler ve vatka sevdası yüzünden ileride büyük pişmanlık yaşayacaklarını biliyorum bir de. Bütün 80'ler pişman oldu çünkü. Yani daha önce pişman olundu onlara. Gencecik güzel kızların yakışıklı oğlanların koccaman nerd gözlüklerinin sipastik görüntüsü beni Hakkı devrim olmaya zorluyor. Ama olsun gençliğin her türlü akımına saygımız sonsuz.

Geçen Berşka'da gördüm küççük kız hipster. Onu inceledim biraz. Sinirli şellafe annesiyle -neden şellafe anlayacaksınız. bir anneye kolay kolay şellafe demem, nihayetinde anne cennet giyer- sırada bekliyordu. En fazla 13-14 yaşındadır. Eller ve kafa büyük, vücut zayıf, tırtılın son aşamasındayız. İnsan olamamış daha. Neyse boynunda milyarlık fotoğraf makinası, gözünde yüzünün yarısı kadar ray-ban gözlük, hayatın bütün ağırlığı omuzlarında belli. Omuzlar yerde çünkü. Karizma tastamamdı ki, anne başladı azara: "Dilarasu yanıma gel. Tam burada duracaksın benim yanımda diyorum. Beni hayatımdan bezdirdin. Senin bu mutsuzluğun, inadın beni bezdirdi. Tatil olur olmaz alıp başımı gideceğim. Gör bakalım nasıl olacak." diye sesli sesli azar kaydı mı kıza.

Diyecektim "Hanfendi kızı niye rencide ediyorsunuz bu çocukların tribi bu. Yoksa niye mutsuz olsun, Berska onun, fotoğraf makinası cillop, gözlükler 106 ekran, ismi Dilarasu." Ama korktum anneden. Bilmem ne reklam ajansının müştem koordinatörü falan gibi duruyordu. Hatta başkanı bile olabilir. Neyse, kız o büyük gözlüklerin ardından büyük bir boşluğa baktı sadece. Ağzını bile açmadı. O zaman dedim kıyak çocuklar bu hipsterlar. Hoşuma gitti.

He benim kızım hipster olsa konfeksiyon atölyesine veririm 16'sında o ayrı. Büyük makaslarla elyaf kessin bak bütün gün ortacılık yapsın. Bak bakalım o parmakların o fotoğraf makinasının deklanşörüne basabilecek gücü kalıyor mu? Kibariye mi, Belle and Sebastian mı? Anne hayat ağır geliyomuş muş muş muş, davşan resmi çizecekmiş miş miş. Siktirgit.

"Doğmamış çocuğa ayar" adlı son kitabımdan.

Diyeceğim, Funny or Die Jersey Shore gibin Hipster Shore yapmış. Hipsterları yakından tanımak isteyenler takibe alsın.

Bir de hipster diyice benim aklıma hep sincap geliyor. Psikolojimdeki karşılığı nedir? Benzer vaka var mı? Yoksa ben zurna mıyım?

17 Ocak 2011 Pazartesi

black eyed peas'den müthiş kolbastı


Valla kolbastı ilk çıktığında tüm dünyaya hiphop gibi dalga dalga yayılacak demişlerdi ama inanmamış ciddiye almamıştık. Bir tek Kanal7'deki kızlarla erkekler oynuyor sanmıştım ama Black Eyed Peas'in Dirty Bit klibinde resmen kolbastı yapılıyor. Videonun 2:44'ünden itibaren siyahi dev kızın kolbastısını hayretle izleyebilirsiniz. Kültür bakanımızın öngörüsüne şaşırdım. Ya da kolbastı olmasa bile apaçilik evrensel. Melih Gökcheck'e sormak lazım twitter'dan.

Bu arada Türk popundaki Serdar Ortaç gaz şarkılarının tam karşılığı dünyada Black Eyed Peas tarafından yapılıyor sanırım. Formülümüz basit; düz bir ritmin üzerine ritmik alkış, sözleri mutlaka iki ya da üç kere tekrarlıyoruz ve son kelimenin son hecesi repeat'a alınıyor. Sonraki bölümde rap yap, hiphop yap, yer o şarkı alır zaten bi salar kendini. Son hamlede ise ver alttan Syntizayzır'ın romantik klavyesi üstüne nakaratı. Ver abicim ver ver ver. Bas bir tuşa daha. Bir de siyahi kadın vokal götünü yırttı mıydı - kadın yoksa yumuşak sesli siyah erkekde olur- tadından yenmez.

Bu şarkılarda pis pis dans ediyoruz bir de. Böyle umutlanıyoruz, coşuyoruz. Özellikle syntizayzır bölümlerinde omuz omuza yuvarlak olup zıplayan gruplar mı ararsın, sevgilisinin gözlerine kitlenip slow motion "tüm dünya etrafımızda dönüyor" efekti yaratan mı ararsın, ellerini iki yana açıp "ulan hayat sen mi büyüksün ben mi büyüğüm" gazına gelen mi ararsın.

Benim de yapmışlığım vardır. Ama utanıyorum aslında biraz. Hele Gloria Gaynor - I will survive çalarken yerin dibine giriyorum. Sıçsam o kadar utanmam, neden bilmem.

14 Ocak 2011 Cuma

hor görmeyin


Büyük harflerle OOLLLLDDDD yazanın kalbini kırarım. Ben bunu çok geç duydum sanırım. Olsun ama geç olsa da duydum ya gam yemem. Şimdiden 17 kere dinledim. Hafta sonu 1700 kereye çıkar o. Dütdülülüüüü dülülülü dütdülülüüüü

Sitenin açılış müziği olarak ayarlamaya çalışıyorum. Century Fox'la görüşmelerim devam ediyor.

içimizdeki başkan fenerbaçe şampiyon


Bugün bile önünden geçerken kafamı kaldırmadığım üstüne göktaşı düşse ya da arazisi Götoğlu İnşaat'a satılıp AVM yapılsa da kurtulsak diye baktığım liseye başladığım ilk hafta sınıfa bir müdür yardımcısı klasiği olan ampul kafalı müdür yardımcımız geldi. Dedi işte "her sınıfın bir öğrenci temsilcisi başkanı olacak sizin sorunlarınızı yönetimle paylaşacak." - Havaya bak sanki 7 cihan devleti yönetiyorsun, 30 sınıflık okul.- Neyse dünya üzerindeki tüm ilginç olayları çektiğimden ampul beni gözüne kestirdi. "Sen" dedi. "Sen saat 14:00'te toplantı odasında ol." "Tamam" dedim. Ardından da "Aaa" dedim "şa la la havadan başkan oldum".

Neyse gittik toplantıya. Ampül hoşgeldiniz çocuklar beş gittiniz anlatmaya başladı. Dinleyen herkeste başkan olmanın verdiği gururlu bakış, kafalar dik, omuzlar geride. Beş gittiniz bölümünde sonra ise bizim ampülün kurduğu cümleler benim gözlerde derin bir soru işaretine dönüştü. Konuşma ilerledikçe ise o soru işaretinin noktası düşüp yanına bir çekiç eklendi. Hemen yanımda Che'nin hayaleti "ksm ne diyo lan bu lalak" diyor kulağıma. -O zaman Che'nin daha tişörtleri basılmamış, hayaleti geliyor arada bir.- Kulakları iyice ısınan ben konuşmanın bitmesine yakın "noluyyooorr lan burdaaaa" diye bağırdım. İçimden tabi.

Biz öğrenciye bir hayrımız dokunacak sanırken ampül demesin mi "İşte büyük devletler dahil her topluluğun yönetime bilgi veren gizli kurumları vardır. Sizler de bizim bir nevi ajanlarımızsınız. Yönetimin asayişi elinde tutması için okuldaki gözümüz kulağımızsınız." Aaa adam resmen muhbir ol dedi. Salondaki herkeste çıkışta uzun pardüsesini ve takma bıyığını almaya hemen ikna oldu. Herkes hemmmen başkan oldu yeaa. Ulan dün komşu teyzenin büyük memelerini düşünüp 31 çekiyodun pis ergen. Birkaç sene evveline kadar gerizekalının başkanıyken ne çabuk sahtekar pezevenk başkanı oldun. Cin oldun adam çarpacaksın.

Çıkışta üç numaralı gururlu bakışımla dedim "hocam ben yapmam bana göre değil bu iş" Ampül daha ordan yazdı tabi kafaya. Sonra okul hayatım boyunca yanımdan geçerken tiskinerek baktılar müdürle ikisi. "Nöbetçiler yahalayın" demek geçiyordu içlerinden muhtemelen. Okul olmasa derlerdi.- Aslında birkaç kere yahaladılar ya neyse o başka hikayenin konusu.-

O zamanın öğrenci başkanları çevrelerine yaptıkları "okulda sigara içmeyelim arkadaşlar, ağaç altında yiyişmeyelim, okul aylaklık yeri değildir" şeklinde can sıkıcı söylemleriyle bütün lise hayatlarını eğlencesiz 31'ciler olarak geçirdiler. Başkanlık sorumluluğunun altında ezildi gençliğin en güzel yılları. Müstehaktır.

İşte o günden bu yana şu hayatta sürü psikolojisinden sonra en sevdiğim psikoloji başkan psikolojisidir. Başkan görevi mağrur bir duruşla kabul ettikten sonra yavaş yavaş havaya girer çünkü. Neyin başkanı olursa olsun taşaklı bir laf etme gereği duyar. Bir süre sonra da kendinden başkasının herhangi bir lafı önemsiz gelmeye başlar. Son aşamada ise genel hükümlere varır ve bunu dingonun ahırındaymış gibi rahatça ifade eder.

Lisede "başkan olayım da ne başkanı olduğumun çok önemi yok" zihniyetlileri hayatlarının ilerleyen aşamalarında da çeşitli şeylerin başkanı olarak görmek mümkündür. Dünya espri ve şaka başkanları vardır mesela kimse onlardan daha komik olamaz ya da dünya en eğlenceli insan başkanı vardır, ne yaparsanız yapın onun kadar eğlenmiş olamazsınız. Dünya yaratıcılık başkanından, dünya başkanlara yalakalık başkanlarına kadar uzar olay. -Başkanlara yalakalık başkanlarından en bilinenleri Sinan Çetin ve Eyipcan'dır mesela-

Peki yeni edebiyat başkanımız kim biliyor musunuz? Tabi ki Orhan Pamuk. Kendisinin "roman propaganda yeri değildir" ahkamından anladığımız üzere Orhan Pamuk nobelin kendisine verdiği yetkiye dayanarak kendini edebiyat başkanı seçip başkanlık belgesini kendine takdim etmiş ardından kendi kendini öpmüştür. Biz de genç başkanımızı kutluyor zevzekliğinin daim olmasını diliyoruz.

Orhan Pamuk'a salça olmakken neden bu kadar uzadı bilmiyorum. Doluyum dolu. Doluyorum. Dolayısıyla atgötten'in dolu tarafından bakıyorsunuz hayata. Ama bence bardağın dolu tarafından bakın. Sonra "atgotten bizi ikraha sürükledi, bunalımımın nedeni odur" olmasın.

He bir de size çeşitli başkanlarımızın ağzından ne ne yeri değildir bir liste yaptım.
Ona göre bu yerlerdeyken ayağınızı denk alın, abuk subuk hareketler yapmayın. Kurallara uyun emi kuzucuklarım.

1- Askerlik yan gelip yatma yeri değildir - RTE
2- Roman propaganda yeri değildir - Orhan Pamuk
3- Hindistan kamasutra yeri değildir - Gandi
4- Haber bülteni gülümseme yeri değildir - Banu Güven
5- Erkeklik ibnelik yapma yeri değildir - Polat Alemdar
6- Televizyon her türlü kepazeliği izleme yeri değildir - RTÜK
7- Delidir ne yapsa yeri değildir - Ruh ve sinir hastalıkları başkanı
8- Twitter laklak yapma yeri değildir - Binali Yıldırım
9- Aşk sevişme yeri değildir - Ebru Gündeş
10-Uzay yıldız savaşları yapma yeri değildir - Yoda

Bu arada bu yazıyı tam post edecekken facebook'ta akp'ye içelim grubunun akp'li zeki bir vatandaş tarafından yapılmış şaka olduğu haberini aldım. Rica ediyorum şaka yapmayın. Şu ülkede yapılan her zulme karşı ayakta kalabiliyorum ama kendini zeki sanan insanların kötü şakalarına dayanabileceğimi sanmıyorum. Akp şaka başkanı olarak bunu işe alır şimdi. Gülmekten ölürüz.

13 Ocak 2011 Perşembe

bir kedi yeter!


Dış ses: Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için.
İç ses: Ulan bunların hepsi bana benziyo!?

Hayatı ve kafaları güzelleştirmek için bir kedi yeter. Gerektiğinde o size zaten 7 kedi gibi görünür.

700. kişinin gözlerinden öpüyorum bu arada. Eskiden hediye bişeler veriyordum ama zamlar malum, hayat şartları, bir de bu ay maaşın yarısı saç boyasına gitti açıkçası. 800'e artık. Evet inançlıyım.

5 Ocak 2011 Çarşamba

muhteşem sülüman



Şimdi istedik ki bizimde bir Tudors bir Spartaküs'ümüz olsun. İki entrika, saray muhabbeti görelim. Osmanlı'da bunun için pek güzel konu var. Sağolsun arkadaşlar "hiii padişaha ne demiş yahalayın" tehditlerine de göğüs gerecek cesur bir girişimde bulunmuşlar. Çekirdeğimizi aldık oturduk izlemeye. Heyecanımız birazda kötü kalpli olduğumuz için kahkahalara dönüştü ama kısa süre sonra.

Zaten Murat Bardakçı öksüre öksüre balgam söke söke söyleyecek. Pili bitmeye yakın bebek ses tonuyla hafif burundan "bu böyle değil bir kere yanlış" diyecek İlber Ortaylı. O tartışmalara gelmeden, karga bokunu yemeden Muhteşem Sülüman'ın hayatını konu alan Muhteşem Yüzyıl'a bir bakalım neler oldu. Osmanlı hakkında ne öğrendik?

1- Harem kız lisesi gibi birşey. Kantin muhabbetleri, makyaj teknikleri, hamama girip terlemeler. İç oğlanları çok eğlenceli geylerden oluşuyor sonra. Ellerini şaplatıp "kızzlaaaar hadi ama bebişlerim" diye popolarına vuruyor cariyelerin. Bu gerçeküstülüğü izlerken izleyici olarak umudumuz cariyelerin en azından memelerini görmekti ama o da olmadı. Bir tek dikkatli bakanlar perde arkasından silüetleri seçebildi soyunma sahnesinde.

2- Padişah bir kızı seçti mi o gece en azından kibarlık olsun diye bir ismini soruyor. Sonrasını ise siz tahmin ediyorsunuz. Artık savaşlarından bahsedip yaralarını mı göstermiştir, padişahlığın zorluklarından mı bahsetmiştir sizin hayal gücünüze kalmış. Sülüman'la Ayşe cariyenin halvete gireceği sahnede kamerayı çiçeğe çevirseydiniz de biraz estetik olsaydı bari. "Adın ne senin?" "Ayşe" diyaloğundan anladık ki padişahımız bu gece Ayşe'ye mührü basacak. Hani bu işin eretizmi, bir Tudors olamayacaksak o kadar cariye kastını neden aldınız işe?

3- Süleyman hobi olarak boş zamanlarında kakmalara kafam kadar zümrüt yerleştiriyor. O karmaşık zihnini böyle toparlıyor. E padişahın hobisi de bu olur zaten. Saray stresini zümrüt yerleştirerek atıyorum. Sanatkar ince ruhlu bir padişah olduğunu buradan hemen anlıyoruz.

4- Süleyman divanlarda ülke planlarını ekmek bıçağını deri haritanın üzerine üzerine bastırarak anlatıyor. O Sülüman'ın kılıcı nedir arkadaşlar? Ekmek bıçağı gibi kılıç çektirdiniz koskoca padişaha. Hazır Topkapı'dayken kılıçlara bir bakaydıız.

5- Padişah kankasıda olsan dönmeysen dönmesindir. Padişahın yüzüne güler içinden dönmeliğini sorgularsın. Pargalı İbrahim'in daha ilk bölümden devşirmeliği uzuuun uzun sorgulmasıyla ne anlatılmak istendiğini anlayamadım. Dışardan Süleyman muhteşemsin içerden "devşirme olmak nedir ki, devşirildiğin yer midir vatanın, yoksa dinin. Biliyor musunuz devşirildim ben devşirildim. Devşirilmek nedir siz bilir misiniz ki" diye uzaklara bakıp şahin uçurmalar.

6- Slav aşkımız çok eskilere dayanıyor. Ama Hürrem karta kaçmış. Tamam slavdır boylu olur, teni beyaz gözü renkli olur da güzel kardeşim deve gibi kızımız maşallah. O kadar cariyenin arasından sıyrılması mümkün diil. Hürrem körpecik kızdı. Bir de kabiliyetsiiiiiz. O dans kareografisine hiç girmiyorum. Böyle dandik bir sahne olamaz. Alexandra aka Hürrem'in seksapelden uzak turist dansı beni mafetti.

7- Türkiye'deki tüm entrikacı güçlü kadın rolleri Nebahat Çehre'nindir. Ama oğluyla ilk sahnesi Aşk-ı Memnu'daki bir sahtekar pezevenk karşılaşma sahnesinde farksızdı. Oğlunu odasında iki kollarını yanına açarak "ahh oğluuum biliyordum senin başarılı olacağını" diye karşılaması nedir? Bir elini öptür di mi. Bir hayır duası et. Yok yanaktan makasla kutluyoruz biz birbirimizi.

8- Sultanda olsa kadın kadındır. Padişahın koynuna giren her bir cariye gözyaşına dönüşür. Sülüman'ın karısı Mahidevran ezik sultan olmuş. Sanki hayatında hiç cariyelerden haberi yokmuş gibi hemen duygusala bağlamalar. Çok eşlilik tartışmalarının ortasında bir dönemdeyiz sanki. O durumda bir sultanın tek kaygısı ulan çocuğu koyarsa bu cariye o da erkek olup benim oğlanı boğdurursa olur ki netekim öyle olacak.

9- Tüm dünya bozuk da olsa türkçe konuşarak anlaşıyor. Özellikle Vatikan'da papalar Süleyman'dan bahsederken bozuk türkçe ile plan yapıyor. Vatikan sahnesi harikaydı. Arkadan gelen kısık latince sohbetin üstüne bozuk türkçe ile çeviri dahiyane bir fikir. Böylece hepimiz onların düşman papalar olduğunu anladık. Dizilerde yabancıların bozuk türkçeleri ile kendilerini belli etmediği gün ülkemizde çok şeyin değiştiği gün olacak. Koy alt yazı kardeşim. Koyamadın tamam. Biz kıyafetlerden anlıyoruz zaten. Haçlı olanlar hristiyan, cübbeli olanlar osmanlı.

10- Topkapı Sarayı muhteşemliği kadar global warming konusunda da endişeli Süleyman'ın emriyle enerji tasarruflu florasanla aydınlatılıyor. Bir ışık problemimiz var hiç çözülmeyen. Mumla odunla aydınlatılan sarayda Sülüman'ın siyah noktasına kadar görüyoruz. Azcık loşluk olsa. O kadar kostüm dikmişsiniz sarayın ışıklarını söndürmeyi unutmuşsunuz.

En son senaryoya da bok atarak tiz kapatıyorum. Senaryo lise Osmanlı Tarihi 1 kitabından yazılıyor anladığımız kadarıyla. Cümleler birebir aynı: "Sultan Süleyman döneminde Akdeniz bir Türk gölü haline getirildi" klasiği tüm dizi boyunca ezberletildi. Liseliler çakmaz artık tarihten.

Beni 12'den vuran sahne ise Süleyman'ın ağzını açmış bizim Alexandra'yı beklerken karısını görmesiyle yüzünde oluşan "yine mi bamya" bakışıydı. En iyi oyununu orada verdi Sülüman.

Bu arada face'de Sultan Süleyman'ı hala beğenmediyseniz lütfen "beğen" butonuna basınız. En çok like alan padişah hangisi acaba?

Açıklama kısmı: Geri gel ey osmanlı !!???!!

muppetları kızdırmayın ulan!



"Nasıl gidilir susam sokağına?" ve "Arada kaldım" gibi şarkılardan sonra "I'm a madafaka monster" ile Sesame Sokağı sakinleri yine karşınızda. Gerçi pek sakin değiller ama. Bu hali çok kıyak olmuş çocukların.

Peace & Respect

3 Ocak 2011 Pazartesi

işte kapı işte sapı


Bilgi Üniversitesi ilk açıldığında her ne kadar Türkiye'nin en değerli hocalarını bünyesinde toplamış olsa da biz köklü devlet üniversitesi mezunları(!) tarafından küçük görüldü. Üniversite değil tabi, oraya giden zengin bebeleri. Ohh miss bastır parayı felsefe oku, bastır parayı piskolog ol, bastır yönetmen diye tokatladık Bilgilileri.

Aradan zaman geçti. Bu Bilgililer ilk mezunlarını verip piyasaya akmaya başladıklarında gördük ki aralarından bazıları aynı anda zengin ve akıllı olabiliyor. Sanat adına iyi işler çıkıyor. Sempati duymaya başladık hepimiz. Sonra üniversite, festival olsun etkinlik olsun kapılarını açtı. Gittik baktık derslikler, mimari, imkanlar olsun cillop gibi. Bizim boklu soğuktan yosun tuttuğumuz edebiyat fakültesine benzemiyor hiçbir yeri. Olsun dedik ama paraları var tabi. Tabi yapacaklar, hocanın en güzelini çalacaklar, kantinin en güzelinde yiyecekler.

Eğitimde eşitlik ilkesini lavman yapıp itekledikten sonra neyse dedik yeaa Türkiye'de güzel adamlar yetişsin de, iyi işler yapılsın da varsın bir kısmımızın ciğerleri çürüsün. Polisin önünde 5'li 10'lu gruplar halinde konuşlandığı bir üniversiteden çıkmayan kafalar olsun Türkiye'de. Rektörünün üniversite içerisindeki baltalı adamlara göz yummadığı bir üniversite olsun.

Oldu mu peki? Hııı çok oldu.

Daha geçen gün polisin üniversite sınırlarına girmesi yasağı sessiz sedasız kaldırılıp 'yetmez ama evet'çilerin götüne kaçtı. Bugün ise "Bilgi Üniversitesi'ndeki porno aymazlığı" başlığıyla başlayıp, hocaların üniversitelerden ihracı haberiyle son buluyor.

Bari parayla satın alınabilen birşey olsaydı özgürlük, sanat, bilim diyorsun ama onu da alamıyorsun. Üniversiteler devletindir devletin kalacak diyor tok bir ses mikrofonun başında. Üniversitelerin hain ve pornocu yuvası olmasına izin vermeyecek kimse.

Peki Bilgililer "ben vergimi ödüyorum dostum benim üniversitemde böyle birşey yaparsan o beyaz kıçını buradan kaldırman gerekir" diyecek mi rektörlüğe bunu 70 milyonla birlikte göreceğiz.

Yeri gelmişken bir rezilliğe de ben parmak basmak istiyorum. Mimar Sinan'da da çıplak adam ve kadın çiziyorlar. Gözümle gördüm bayağı pipili kukulu kadınları saatlerce koyuyorlar öğrencilerin önüne defalarca çizdiriyorlar. E adam çıplakken sonra orada birbirlerini mi dürtüyorlardır orjiye mi koşuyorlardır kim bilir. Tez zamanda ilgili kişilerin de cezalandırılmasını bekliyorum.

Çıplak kadın ve erkek heykeli de pornoya girer. O pipiyi yaparken ister istemez sıvazlar öğrenci. Iyyy rezaletin böylesi.

bu yazıyı herkes yazamaz


Nasıl bir anlatım, nasıl bir zeka ürünü küçük dilim götüme kaçtı gerçekten. Yılmaz Özdil'i önce oturduğum yerden yavaş yavaş, sonra kafamı sağa sola sallayıp tempoyu arttırırken ayağa kalkarak alkışlıyorum. Hep böyle bir yazı yazmak istemiştim. Özellikle 1994 1995 kısmını okurken ortaya çıkan gerçekler beni derinden sarstı. Türkiye bu açıklamalara hazır mı bilemiyorum.

Kendisinden aynen alıntı yapıyorum.

1 Ocak

1 Ocak 1958, AB kuruldu.

1959, Türkiye başvurdu.
1960
1961
1962
1963
1964
1965
1966
1967
1968
1969
1970
1971
1972
1973
1974
1975
1976
1977
1978
1979
1980
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
1 Ocak 2011...

Sarsıldınız di mi?

Gözlerine inanamayana linki aşağıda:

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=16660637&yazarid=249

Program yazdım, bu adamın yazılarını paylaşanları otomatik olarak arkadaş listemden çıkarıyor. Çok rahat ettim. Programın üst sürümünde insanlıktan da çıkaracak inşallah parıl parıl olacağız.

2 Ocak 2011 Pazar

yeni yıl da size girmiş olabilir


Eveeet herkes yeni yıla girdi mi? Ne oldu boyu uzayan, bir gecede götü küçülen, Brad Pitt'le çıkmaya başlayan, kapısına 1 milyon dolar bırakılan var mı? Yok. Peki nedir bu sevinç, bu havai fişek? Ollleeeyyy götümüz biraz daha sarkacak yaşasııııın öyle mutluyum ki hadi bunu çılgın bir partiyle kutlayalım?

Hu huuu kendine gel insanoğlu. Bırak habire tekrarlanan 2010'da neler oldu pogramlarını izlemeyi. Bilmiyor musun neler oldu? Sen de orada değil miydin? Asıl yıl 2010 oldu hala hiç birşey olmadı.

Bir ışınlanma hayata geçti mi mesela? Taksim Sarıyer arası 1 milisaniye sen domalansın büyük düşün nanoteknoloji uygulaması reklamları gördük mü? Yok. En teknolojik ulaşım şekli hala yürüyen merdiven. Aşağıdan bin, koli gibi yukarıda in. Metrobüs'ü de unutmamak lazım.

Robot istilası bekliyorduk, robotlar hala çay getiriyor. Onlar çaycılık yapacak ordan kapıcılığa geçecek ordan ev sahibi olacak ordan esnaf iş adamı derken büyük patronluğa gelecekte dünyayı yönetecek. Ona da yetişemedik.

Uzaylılar da gelmedi. Hala tencere tavaya bakıyoruz.

Hala yol yapınca medeniyet olarak ilerlediğimizi sanıyoruz. Öyle gökdelen arasından geçen çift şerit yollar rüyalarda. Gerçi öyle viyadükler var bu yeni hükmetin yaptığı. Evin salonuna girecekken aşağı iniyorsun.

Müzikte ilerlediğimiz nokta ise klasik eserlerin sazla çalınmasıyla birlikte tıkandı. Ahmet Koç globalleşmeyle yöresel tınıların tekdüzeleşeceği tartışmaları yapılırken sazının tek teliyle icra ettiği Hasta Siempre ile çocuğu koydu sağolsun. Ahmet Koç'a "neden?" diye sormak istiyorum "nadan?"

İnternetin yaygınlaşmasının çığır açacağı düşünülüyordu, o da olmadı. Yine gençlerimiz 31'ci. Birbirimize parti eventleri gönderip pis pis barlarda buluşuyoruz. Öyle soyutlanalım, siber alemden çıkmayalım, sıvı alışverişi yapmadan seks yapalım yok. İlla dışarıya çıkılacak, illa dil dile değecek.

Bilgi savaşları olacaktı. Hani nerede? Hala bombayı adamın kafaya bırakıyorsun yukarıdan. Nedeni de hala petrol üstelik. Su savaşlarına bile geçemedik. O derece bir yavaşlık.

Medeniyetin ilerleme göstergesi klozete sıçmakta kaldı. Üzerine birşey ekleyen yok.

Bir de hala Gülden Karaböcek çıkıyor televizyona. Bir milyoncuda satılan barbi bebek gibi giyinmiş. Kötü saten tualet, beyaz uzun eldiven, sarı peruk. Seste titreme. Herşey bir yana bu durum geleceğe inancımı çok sağlam sarstı.

He mutlu yıllar o ayrı. Amacım turrup sıkmak değil tabi ama bu kadar havai fişek patlatacak bir durum da yok ortada. Eğlenmeye yer aramayın. Mesela bilmem kaç yıldır New York'ta saat tam 12'de aşağı salınan top. Neden? Bütün ailenin heyecanla kırmızı don giyinmesi. Neden? Ya Allah korusun Pompei gibi taş oldun o anda. Gelecek nesillere nasıl anlatacaksın ne yaptığını? Aynı anda don giyerken taşlaşmış bir kavmi kimse ciddiye almaz.

Beni gelecekten umutlandıran bu küçük kız bu yıl sadece. Bir kez daha izleyelim hep birlikte:

http://www.vidivodo.com/466667/ablasini-tokatlayan-psikopat-kiz