24 Şubat 2011 Perşembe

terry'nin çakmak çakmak gözleri



Bende hasta siempre şarkısının sazla çalınması etkisi yarattı. Ama tam olarak duygularımı da ifade edemiyorum.

Jackvalium gönderdi. Buna bi bak yaz dedi. 853 kere izledim ama kelimeler kifayetsiz.

Eskiden babalar televizyonda Dallas'ta Sue Allen'ı görünce "bu karı bana varsa Dudullu'daki arsayı üzerine yaparım" tarzı açıklamalarla elin süt Amerikalı hatununa duydukları aşkı betimlerdi. Onun gibi bir ruh hali sanırım. Dudullu'da evi olan Sue Allen tarzı bir hikaye.

Bilemiyorum. Romantizm belki böyle birşeydir de biz yanlış biliyoruzdur. Cany'de belki Terry'i düşünürken Sibel Can dinliyordur. Yeşil kırlarda koşarken, beyninde bu şarkı dönüyordur.

Hayatı, şeker kızı ve Sibel Can'ı sorgulamama neden oldu bu video.

23 Şubat 2011 Çarşamba

lady gaga'ya ikrah yazı dizisi IV


Bir başka Lady Gaga'ya ikrah yazı dizisinde daha bir aradayız. Kollarımı sıvayıp, boğazımı iyice bir temizleyip, yazımın sonunu okkalı bir çıplak kadın görmüş tarikatçı tükürüğüyle bitiricem inşallah. Bu ara kendimi ülkenin karanlık yüzüne verdiğimden şov dünyasının ışıltılı haberlerini okumadım hiç. Tabi ortamı boş bırakmaya gelmiyor. Bir girdim baktım ki, çirkine verilen prim haddini aşmış. Lady Gaga'nın yeni çakma şarkısı Born This Way bir haftada 1 milyon satmış. Kendimi ülke sorunlarına adamaktansa Lady Gaga'nın yok oluşuna adamayı daha mantıklı bulup, bir katkım olur endişesiyle başladım ikraha.

Bu çirkin Lady Gaga ordan burdan çalıp çırpıp bir de üstüne bu çirkinliğiyle buralara geldi ve hala devam ediyor ya insanlığın, medeniyetin gözlerinden öpüyorum. Etrafımda kadını seksi bulan erkekler olmasına, ama öyle demeee birçok sanat akımından besleniyor gibi gerzekçe açıklamalar yapılmasına alıştım, bunları sineye çektim.

Ama bunu çekemem.

Neymiş yeni single'ı Born This Way çooook iyiymiş abi yeaaa. Hoşt höst ordan. Ulan yılların Madonnası'nın Express Yourself'ini mikserden geçir Born This Way diye önümüze sür sahtekar pezevenk Lady Gaga. Kimi kandırıyorsun lan sen çirkin.

Çirkine verilen primin sonuçlarını şimdi görebiliyor musunuz? Çirkine prim vermeyin önüne geçemezsiniz sonra dedim mi demedim mi size zamanında.

Sen ancak şimdinin imitasyona alışık bebelerini kandırır, onlara ayyy bean çok farklıyım, çarpıcıyım laflarını yedirirsin Lady Gaga. Bir de geçen bir programa çıkmış yüzüne botoks yaptırmış sırf dikkati estetiğe çekicem diye. Dünya dünya olalı böyle eziyet görmedi yemin ederim. Alın şu kadını ya. Alın ya gözümün önünden.

Çirkin tüüüüü.

Tövbeestağfirullah.

Bi de videonun sonundaki hani bunun alamet-i farikası el hareketi var ya her gördüğümde salak yemin ederim gerizekalı bu kadın oluyorum.

Evladım salak mısın sen?

(Bu arada bu şarkıda çılgınca dans ederken ki bir videomun internete düşeceğinden çok korktum bir an)

21 Şubat 2011 Pazartesi

bir kedi yeter!



Bizde yalan olmaz abla. Kedi dediysek kedi çıkar içinden.
Evet evet bir ara kedi diyorlarmış ayakkabı çıkıyormuş biz de duyduk, gerekli yerlere şikayetimizi yaptık.

Hayatı ve kafaları güzelleştirmek için bir kedi yeter. Kedinizin hayatını ve kafasını güzelleştirmek için ise bir kutu yeter.

18 Şubat 2011 Cuma

thom yorke efsanesinin bittiği an


Kolbastıyı bekliyorduk ama apaçi dünya dansı oldu. Apaçi Thom Yorke, ona buna sallayan badem bıyıklılar, kadınlarla elele çok tutuştukça, giyildikçe salan şehvet, Şivan Perwer'le kankito Erdoğan. Ne acayip bi dünya oldu lan burası?

16 Şubat 2011 Çarşamba

senin en güzel yerin kahverengi ceketin


Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm Başkanı Profösör Orhan Çeker sabah kalkmış, aklına hergün karşısına çıkan dekolteli kadın görüntüleri gelmeye başlamış. Sonra içinden ulan ben şimdi bu dekoltelilerden birine atlasam, suçlu muyum Allahsızlar demiş. Ama cezası ağırlaştırılırsa ya hadım edilirsem demiş. Sonra da konuya el atmaya karar verip, ulan madem profösörüm ben bir açıklama yapayım demiş. Ama önce bir çekeyim de... Pantolonumu demiş. Çektikten sonra pantolonunu malum saçmasapan açıklamayı yapmış.

Çeker diyor ki; "Sorunun odağında kim var? Kadın var. Kardeşim sen dekolte giyinirsen bu tür çirkinliklerle karşılaşman sürpriz olmayacaktır. Tahrik ettikten sonra sonucundan şikâyet etmen makul değildir. Suça ortaklı etme durumu vardır."

Ama bu sözleri söylerken profösör çeker o kahverengi ceketinin insanları tahrik edebileceğinin farkında değil tabii. Ben mesela misal çok fena oluyorum. Kahverengi ceket, küf rengi pantolon, bordo kravat, üstü parlak cümcük bıyıklı dudak, yağlı saç offff konuşurken içim gıcıklanıyor. Baktıkça tecavüz edesim geliyor. Ya kendimi tutamayıp edersem. Bana kim ne diyebilir bu durumda? Suça ortak olan sayın pröfösördür.

Bir de ntvmsnbc'deki konuşmasına başlarken böyle gülüşü var ya baştan çıkarıcı. Ehh heh heh heh kih kih diye kikirdiyor offff şimdi bu adam bu sempatiklikle tecavüzü hakediyor mu, haketmiyor mu?

Böyle adamların gizemleri isimlerinde saklı oluyor ya bir de, hastasıyım. Orhan Çeker mesela. Ne çektiğini anladık biz. Ancak çeken bilir çünkü dekoltenin insanı nasıl tahrik edebileceğini.

Anlayamazlar seni Orhan, herkes profösör değil, herkes çeker değil. Kolay yetişmiyor senin gibi pröfösör çekerler.

Tipin bile suça ortaklık nedeni senin.
T.S.

İlahiyatçının seksi fotoğrafları için tıklayın.

14 Şubat 2011 Pazartesi

aşk bu mu, sevda bu mu, hayat bu mu? bu ne bu?


Bir sevgililer gününde benim sister'a o zaman ki erkek arkadaşı takı almıştı. Ama nasıl kitsch bişe kocaman böyle büyük taşlı bir kolye ve küpe takımı. Yanımızda vermişti de sister'ın yüzündeki sahte sevinci gözlerimizle görmüştük. Sonra "senin ki sana kaşıkçı elması almış" diye taşak geçmiştik. Şimdi ki tabirle anca Sülüman'ın Hürem'e hediye edebileceği cinsten büyük bir taştı. Kıyamam.

O zaman dalga geçmiştik ama şimdi yaş ilerledikçe, ilişkiler uzun süreli birliktelik kalıbına eriştikçe arar olduk kaşıkçı elmaslarını. Misal benim bey de tee yıllar önce kocaman Hello Kitty'li toka almıştı. Hayır metalci kızız hello kitty nedir? Hadi Hello Kitty'yi sineye çektik, o tokanın boyutu nedir? Yıllardır düşünüyorum ama belli etmiyorum. Ama intikam soğuk içilen gazlı bir içecektir. O nedenle şu an açıklamaktan çekinmiyorum ve açıkça 70 milyonun önünde soruyorum: Hello Kitty'li toka nedir?

İntikama giden hikaye ise şöyle başlıyor;

Geyik bir yana hiçbirimiz sevgililer günü manyaa değiliz. Önce şeritında bir yemek ardından gül yapraklarıyla bezenmiş bir yatak beklemiyoruz. Yani ben ve hayal arkadaşım patti hiç beklemedik 13 yıldır. -Zaten otellerden nefret ederim ve gül yaprağının sevişmeye hazırlamada hiçbir etkisinin olmadığını düşünüyorum. Çok sahtekar pezevenkçe hatta. Hani düdücem seni de, gülleri takip edelim lütfen gibi- Ama geçen hafta yıllardır istediğim, bir türlü almak nasip olmamış Talihsiz Serüvenler Dizisi'nin tam serisine baktım nette. 12 kitap. Nasıl içim gitti. Tam toparlayıp sipariş verecektim ki ulan dedim hadi şımarayım azıcık - Bakın tikkatinizi çekerim: şımartılayım değil, kendimizi de kendimiz şımartıyoruz. Hey gidi hey- "Beeeey" dedim "Bak Talihsiz Serüvenler Dizisi'nin kitaplarını alacaktım ama sen alıyormuş gibi yap bana sevgililer günü hediyesi gibi olsun hadi. Ayrı ayrı sitelerde toparlayınca seri tamam oluyor" dedim. O da "Tamam aşkım alayım" dedi. Ben de "Keh keh keh sevgililer gününe seri elimde. Allahım kitaplıkta nereyi boşaltsam da yerleştirsem, her gün bi tanesini okusam, hmm naapsam?" diye düşünerekten beşlik simit gibi sırıtarak uykuya daldım o gece.

Aradan tammmm bir hafta geçti. Heyecan dorukta, eve bir gelicem ki kitaplar kolide beni bekliyor, açıcam koklucam, benim olacaklar. Bugün akşam üstü telefon geldi beyden, zaten çalışmaktan patates olmuşum, "İşte bu kitapları ben baktım internetten hiçbir yerde serinin tamamı yok. Bilmem ne yayıncılığı aradım yok yani durum bu." dedi. Bir hafta bekleyen beyde jeton bugün düşüyor, bugün online sipariş sitelerine bakıyor, kitapçı bile gezmiyor tikkat, tüm kitapları aynı sitede göremiyor, göremediği için yarısını farklı eksikleri farklı sitelerden tamamlarım diyemiyor. E dolayısıyla siparişi veremiyor.

Telefonu kapattıktan sonra içimde bir umut dedim yok yaa şaka yapıyodur. Bir haftadır daha bugün bakıyor olamaz herhalde. Hollywood beni bu ana hazırlamış, kız üzgün bir şekilde eve gidecek, sevgilisi ona sürpriiizzz diyecek. Bir süre birbirimize deve kuşu gibi bakıp öpüşcez felan. Akşam endişe heyecan karışık geldim. Ev aynı ev, kitaplık aynı kitaplık, kedi aynı kedi, bey aynı bey. Kendimi yere atıp ağzımdan köpükler fışkırtarak sinir krizi geçirmekle, yumruğumu ısırıp kendimi yatağa atıp, omuzlarımı abartılı bir şekilde titreterek ağlamak arasında gidip geldim. Sonra ikisinden de vazgeçip intikam arayışına girdim. Hikayenin tamamı budur.

Özeti; Ulan beni ne şımartır, ne iyi gelir diye düşünüyorum, hadi bana bu jesti sen yapıyomuş gibi ol diye avans veriyorum, bir hafta öncesinden söylüyorum, seriyi tamamlamak için ayrı sitelerden sipariş vermek lazım diye açıklama geçiyorum ve yine de alamıyorum'dur.

Çıkarılacak ders ise şudur: Zamanında Hello Kitty'li tokayı kafasına atsaydım bence kitaplar bugün elimdeydi. Ben o anlamsız tokaları tam 10 yıl sakladım la.

Neyse amacım dramatize etmek, kadın erkek olayına bağlamak değil, intikamdır. Tüketim toplumu araçlarına alet olmayalım, bir güne indirgemeyelimden hediye almayan sevgili pintidir açıklamalarına hepsi aşırı ve dangalakça. Ben sadece kendim yazıp kendim oynıcaktım, göt olmanın verdiği bir götlük içerisindeyim. Yoksa online siparişin kralını veririm. Zaten genetik kodumda var kendi işini kendin gör diye.

Sen bu satırları okurken bey ben 12 kitaba 140 milyon'u kredi kartından 12 taksitle çektirmiş kitapları kendime kendim almış olacağım. Lütfen beni aramak için antrede yollara düşme, çalışma odasındayım. Bir süre ayrı kalsak iyi olacak sanırım.

seni seçtim pikaçu


Bunu yapan varya çok büyük günaha girdi. Yedi cami yaptırıp, yedisinin açılışına da Recep Tayyip'i çağırmalı. Okunmuş kuru mama dağıtmalı. Yoksa günahı çok büyük.

Kemircan sen de paylaştığın için günahtasın.

12 Şubat 2011 Cumartesi

kim iktidarsız bir koca ister ki?


Ortadoğu'daki çalkantılarla ilgili haber başlıklarını takip ettim. Yaratıcı Türk basını mübarek kelimesiyle ilgili yapılabilecek tüm esprileri neredeyse yaptı. "Koltuğuna yapıştı mübarek", "Gitmedi mübarek", bir de istifa edince "Bayramın mübarek oldu" başlığı var ki altın tarrak gazetecilik ödülünü hakediyor kim attıysa o başlığı. Tabii kimsenin ne olup bittiğinden bir haberi olmadığından ancak böyle içi boş magazin başlıklarla götürdüler olayı. Uzun bir süre Tayyip Erdoğan'dan brief gelmedi zaten. Herkes bir şaşırdı başta. "Olum napıcaz desteklicez mi, desteklemicez mi bu devrimi, ne yazıcaz? Erdoğan'dan haber de gelmedi" diye birbirine baktılar. Sonra işte Erdoğan "halkın sözünü dinlemek lazım" diyince "Tabi yaa dinlemek lazım e mübarek" şeklinde başlıklar atılmaya başlandı.

Kendini alternatif medya olarak tanıtan Dipnot'un da "Ordu halkın yanında" diye başlık atmasıyla ise olayı sadece El Cezire'den takip etmeye karar verdim. -İşte böyle insanım tersim pistir ve sabahları klasik müzik eşliğinde çilekli pankek yiyorum- Ordu denen şeyin bu devirde hala halkın yanında olabileceğini söyleyebilmek için alternatif değil, kafası karışık bir medya olunabilir ancak. Bilmiyorum, Cücü'nün Radikal'deki "Üstün gazeteciliğimi yaparım ceketimi alır çıkarım bebeğim" adlı fotoğrafı da beni tiskindirmiş olabilir. 

Her neyse Ortadoğu'da neler olduğunun kokusu az biraz sonra çıkacak zaten. Ama yeni bir düzene doğru yelken açarken Mübarek'in "ulaan ben yavaştan kaçayım yoksa 70 milyar dolarlık servetimden de olacağım" aymasından sonra Tunus lideri Zeynel Abidin Bin Ali'nin karısının o muhteşem çıkışı benim için olayı bitirmiştir. 

Bünyemde "salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk" videosu etkisi yapan bir haber Arabistan'a kaçmak için uçağa binmek istemeyen Bin Ali'ye karısının herkesin önünde"Bin uçağa gerizekalı, hayatım senin ahmaklıklarına katlanarak geçti" diye çemkirmesi. Artık kadın nasıl tiskindiyse adamdan, Bin Ali "Hayır ben kalıp ülkem için ölmek istiyorum" dese de yaa hacı tamam geyikçiliğin alemi yok bin uçağa diyip paketlemişler adamı. Devrik artı sünepe lider olarak kazındı tarihe adı. Hakettiği gibi. 

He bu olaydan Türkiye'nin anladığı ise, tüm Ortadoğu'nun Türkiye'yi örnek aldığı oldu. Sanırsın ki ilimimizi, insanlığımızı, demokrasimizi(!) örnek alıyorlar. Biz uzaya çıkmışız. Dizilerimizi örnek almışlar. Sanıyorlar ki hepimiz Aşk-ı Memnu'daki gibi sabah öğle ve akşam yemeklerinde ayrı kıyafetler giyinip boğaz kenarında yalıda oturuyoruz, golf oynuyoruz. Emekli teyzelerimiz Nebahat Çehre gibi genç gösteriyor. Bihter çizmelerimiz var renk renk. Öğretmen maaşının 70 dolar olduğu bir ülkede yaşıyorsan tabii vaha gibi gelir insana Türkiye.

Halbuki bu olaydan çıkarılması gereken ders hiçbir diktatörün ve diktatörlüğün sonsuza kadar devam edemeyeceğidir. Halkını ezersin, bir gün kendini Arabistan uçağında bulursun. Karını ezersin bir gün sana öyle bir hareket çeker ki osuruk gibi kalırsın. 

Bu arada bu liderlerin eşleri için durum ne acayip ha. Ülkeyi iyi sikerttiğinde yatakta şehvetle bekleyip, "gocam yiğidim bugün nasıl da ezdin herkesiiii, gel beni de ez erkeeem" derken, devrilince "bıktım senden beceriksiz adam, başım ağrıyo" diyip kıçlarını dönüp yatıyorlar demek ki. Ama öyle, kimse devrik bir diktatörü istemez. 

E bu durumda;

- Her anlamda iktidarsızlığa giden ve dönüşü olmayan yola girmeye hazır mısın?
- Hazırım hocam

9 Şubat 2011 Çarşamba

yanlışlık oldu, donunuzu giyin


Bir kaç yıl önce Patti Smith Türkiye'ye geldiğinde o zaman çalıştığım işim dolayısıyla pek yakınında bulunma şerefine nail olmuştum. - Hava atmak gibi olmasın- Öyle bir kadın ki Patti Smith böyle etrafında garip bir aura var, görebiliyorsunuz. Sanki 60'larda dondurmuşlar sadece konser günlerinde mikrodalgada çözüyorlarmış gibi. O derece o ruhla dolu çünkü hala.

Hareketleri yavaş ve özenli, elleri ılık, ceketi var siyah, az önce bit pazarından alınmış gibi, saçları boyasızdı o zaman, bir yere bakarken oraya değil de başka birşeye bakıyormuş gibi, dudaklarının etrafında kırışıklıkları, bıyıkları vardı bir de. Klasik kadın kalıbında bir kadın gibi değil, cinsiyet üstü kimliğiyle dolaşan bir kadındı. İçiniz burkuluyor yanındayken, garip bir his. Hayatımdan iki günü yakınında geçirip over doz olduğumda ne yapacağımı bilemeyip, bir süre evdeki sehpanın altında yatarak kendime gelmiştim. Öyle bir çarpmıştı yani. Unutulmayacak ve en havalı anılarım dosyasında saklıyorum.

Gerçi Patti Smith'in bizim Elif Key'imize "seni daha önce bir yerden tanıyor gibiyim" diyip ertesi gün ki İstanbul turlarına katılıp katılamayacağını sorması bu anımın havasını birrrazzzz söndürüyor. Kıskançlığımdan kendimi yere atıp titreme nöbeti geçirecektim. Hatırladıkça da sinirimden diş cırtlatıyorum. O an elifimin üstüne atlayıp onu yere yıktıktan sonra Patti Smith'e "bana da bir bakın, belki beni de bir yerden tanıyormuşsunuz gibi gelir" dememek için kendimi çok zor tutmuştum. Evde kedim aç olmasaydı yapabilirdim. Neyse Elifim ertesi günü Patti Smith'le gezdi, üstüne bir de Patti Smith'in o muhteşem polaroid makinasıyla çektiği fotoğrafıyla döndü yanımıza. O yüzden hiçbir Patti Smith anısı onun ki kadar havalı o la maz amk. Çok afedersiniz.

Sabah dişlerimi fırçalarken lavabodaki diş macununu diğer elimle temizlediğim sırada Patti Smith'i düşünmeye başladım, ordan geldik buralara. Hayatının kilit noktalarını anlattığı kitabı Çoluk Çocuk adıyla Türkçe'ye çevirildi. Onun o güzel dilinden, güzel anlatımından harika bir kitap. Sanki o yaşarken yanı başındaymışsınız gibi samimi. Ne bir eksik, ne bir fazla, tam olması gerektiği gibi. Patti Smith gibi. Bitmesin diye 2 sayfa 2 sayfa okuyorum.

Tabi benimle birlikte etrafımdaki herkes okuyor şu ara. Hepimiz kendi hayatlarımıza dersler almaya çalışıyoruz birer Patti Smith olmak için. Ama kimle konuşsak muhabbet süper saçma bir yere varıyor. "La aç kalmış ya bunlar, götlerinde don yokmuş cık cık cık. Abi aç kalmak lazım sanatçı olabilmek için ben onu anladım." noktasında herkes. Sanatçı olmanın ilk gereğinin açlık olduğunu düşünüp aynı tişörtün mavisinden de almaktan vazgeçiyoruz şu günlerde. Koskoca yunan medeniyetinden geriye yatarak üzüm yiyorlarmış sahnesinin kalması gibi birşey.

He şimdi Patti Smith'in tırnağı bile olamayız da, ben onu annesine yazdığı şiiri okuduğunda anlamıştım. Niye hepimiz Patti Smith olmak istiyoruzla ilgili çok sinir bozucu bir video izledim bu muhabbetlerin üstüne. Yok, tam olarak neden Patti Smith olmak istiyoruz değilde neden rock starı olmak istiyor herkes ya da ünlü olmak, bununla ilgili. Söyledikleri yeni olmasa da gıcık araştırmaları, güzel dayanakları vardı çocuğun. Medyanın dayatması bu ün şöhret olma isteği diyip, 70'lerden bu yana televizyon propagandalarına, ordan MTV gençliğine ordan yeni youtube şöhretlerine uzanan bir hikaye. Rock starı olcam diye düşünürken sen, biz götünde zaten kılları ağartacağız, sen o hayalle oyalan diyor birileri bize. Ama bırak rock starı sucu bile olamayacağın bir çarkın içindesin halbuki. Sadece sanıyorsun ki allah vergisi bir yeteneğin var ve günün birinde bir yıldız gibi parlayacaksın. Nooldu bir nesil Axl Rose'un ilimini, vokalini değil, viskisini örnek alarak harap oldu mesela. Taş üstüne taş koyamıyor son 20 yıldır kimse. Çünkü kargasından tipsizine, yeteneksizinden teteneğine hepimiz ünlü hepimiz rock starıyız kendi çapımızda. Böyle olduğuna inanalım ki ak göt kara göt birbirine karışsın, akıllısı lider olmasın, kitleleri ardından sürüklemesin. Sonra deli tutup vurdurmak zorunda kalıyorlar, yastı, dedikodulardı sorun çıkıyor.

Nereden geldim ben buraya ne diyecektim ne oldu. Yine böyle birşeyler diyecektim ama mutlu sonla bitecekti...

Neyse rock starını bilemem ama ben yeteri kadar canı sıkılan herkesin sanatçı olabileceğini düşünüyorum. Ama iş donsuzlukta olsaydı afrika maskeleri Louvre'de sergilenirdi. Bu iş dona bakmaz az yeteneğe çok emeğe bakar. Nadiren az emeğe çok yeteneğe de bakar ki makbulü budur.

Buna bağlayacaktım herhalde. Unutuyorum bu ara gızııım. Banyo yapmak çok zor geliyor evladım. Bir de kıyafetlerime isim vermeye başladım ya da mutlaka bir konseptim var. Bugün çiçekli sweet üstüne kelebekli kolye takarak o kelebeği gezdirdiğimi düşünüyorum mesela.

5 Şubat 2011 Cumartesi

tipimdeki çocuk hiç büyümeyecek


Çirkine verilen primin peşine düştüğüm gibi; büyümeyen, hep otuzbirci görüntüsüne sahip ama dünyanın en yağuşuklu erkeğiymiş gibi davranılanların da peşindeyim. Muhakkak daha fazlası vardır ama fazla isim gaz yapacağından beş danesini aşağıda yazıyorum. Bu erkeklere kral, güreşçi, savaşçı, kadın kaldıran gibi böyle taşaklı roller verilmesin lütfen. Bu artistlere hep şirin roller verilsin. Zevzek erkek kardeş, esas oğlanın gazcısı sümük arkadaş, ailenin küçük sorunlu çocuğu, güzel kızın süzük sırdaşı gibi mesela.

Listeye başlıyorum. Kızlar aaww ama o çok çuçuuuu, o çok karizmatiiiik demeyin. Bir daha bakın, gözlerinizi kısıp bakın. Dudak üstündeki parlamayı ve zayıf tüyleri göreceksiniz. Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. - Doğru konuşmaya vurgu yapacağız diye götten atılan bir girişi olsa da favori atasözümdür. Neden eğri oturuyorsunuz? Doğru konuşmak için-

Neyse arkayı beşleyelim:

1- Justin Timberlake: Dünyanın en iyi manitalarını yiyerek bu imajdan kurtulabileceğiniz sandı ama Justin yıllardır aynı cümcük Justin. Her an terlemeye başlayacak gibi bir hali var. Sarı sarı bir de ıww. O cümcük pembe dudaklarını büzdükçe "salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk" demekten kendimi alamıyorum.
2- Mehmet Günsur: Bu çocuğu Beyaz Gelincik'te ağa yaptılar üstüne dramdan drama koşturup o mavi gözlü tombiş gelinin peşinden koşturdular. Ben o aileyi sırf ağası Mehmet Günsur diye ciddiye alamadım. Tamam yine serseri hırpani bir hali var. Ama en fazla lise önünde sigara içen genç rolünü oynayabilir. Daha fazlası ağırı ağır kaçar. Ağaları gücendirmeyin.
3- Orlando Bloom: Cennetin Krallığı'nı 8 milyon kere izledim. Müslümanı övdüğünden her ay bir kanalda verilir, özellikle ramazanlarda tur bindirilir. Film güzel film ama Orlando'dan Kudüs'e komutan olmaz elinizi vicdanınıza koyun. Orlando'yu o orduda fena harcarlar. Olmaz bu çocuktan Hollywood, zorlama. Gençlik dizisinde oynasın. Güzel romantik serseri olur ondan.
4- İsmail Hacıoğlu: Listenin en iddialı ismi aslında ama diğerleri gölgede kalmasın diye dördüncü sıraya koydum. İsmail Hacıoğlu böyle şaşı şaşı sinirli sinirli bakıyor ya arkadan çat diye kafasını tokatlayası geliyor insanın. En son bir dizide sayko piskolog olarak çıktı bir de karşıma hala unutmaya çalışıyorum. İsmail Halıcıoğlu bırakın liseli genci ortaokul öğrencisini bile rahatlıkla oynayabilir. Hatta saçlarını keser diz üstü durmasını sağlarsanız bir dil iki kitap falan gibi bir ismi olan bir filmde ilkokul öğrencisi olabilir. Tüylerini keserseniz ise cami avlusuna bırakılan bir bebeği bile oynar.
5- Elijah Wood: Kariyerine bir hobit olarak başlaması son derece manidar olan Wood sakal falan bırakınca eeehhh dedirtiyor ama gelişimini tamamlayamamış halinden kurtulması güç. Giydir altına düşük ağ yamalı pantolon, üstüne body, dik saçları yukarı harika apaçi olur. Apaçi rolü oynayabilir. Ya da hep hobit olsun, o daha gerçekçi bir yaklaşım.

Büyümüyor bu adamlar hep teenage görüntüleri sinir bozuyor. Böyle büyüdüm ben oldum havaları bir de iyice antipatik yapıyor. Aynaya bi bakın benden komutan olur mu, benden bir çapkın olur mu? Rolümün adamı mıyım?

Çirkine prim vermediğimiz gibi yaşı 30'a geldi diye büyük adam rolleri alan ama küçük görünen erkeklere de prim vermiyoruz. İsterse Orlando Bloom olsun.

3 Şubat 2011 Perşembe

bir kedi yeter!


Seyyar mamacılıkla başladım. Şimdi mağaza zincirim var. Ne vereyim? Balıklı tavuklu?
Hayatı ve kafaları güzelleştirmek için bir kedi yeter. Kediler gençtir girişimcidir.