15 Mayıs 2012 Salı

hani biz bir aileydik hekimim?


Kendim hakkında net söyleyebileceğim bir iki şeyden biri şudur: Gerçek bir doktor yalakasıyım. Doktor gördüm mü, köyüne başbakan gelmiş muhtar gibi heyecanlanırım, avuçlarımı ovuştururum, yanaklarım kızarır. Mesela gerzekçe dans eden, yemek yerken ağzını şıplatan birini sırf doktor olduğu için affedebilirim. Gözümde öyle hörmetli insanlardır. Ve takip edenler bilirler çok havalı adıyla karizmama karizma katan Crohn hastalığım nedeniyle yıl içerisinde halamdan çok doktor görürüm. Dolayısıyla doktorun uzmanlığı dahil yılda kaç makale yazdığını 300 metreden şıp diye anlarım.

Bu sene de yazın gelmesiyle benim göt gösterme turnem başladı. Bu yıl artık yerleşmiş bir festival havasında geçtiğinden özel hastaneler dahil birçok yerde gösterimim var, beklerim. Takvimi yazının sonunda paylaşacağım. Neyse bu turne kapsamında özel hastanelerden birinden randevu aldım. (Özel hastanenin adını vermeyeyim reklam olmasın. Allah muhafaza beni okuyan 4 kişi görür de milyon dalırlık hastanenin işine yarar.) Tavsiye üzerine belki çare olur şeklinde umut ve umutsuzluk karışık ruh hali içerisinde muayene girdim. Eli yüzü pak, jilet gibi gömleği, kolejlerden, amerikalardan aldığı diplomaları boy boy asılı, tertemiz yüzüylen gönüllerimizi ferahlatan doktoruma ilk gösterimi yaptım. Çok verimli, bayram havasında geçen bir ziyaretti. Zaten hastane tatil kompleksi gibi bir yer. Parıl parıl mermerler, yeterli düzeyde havalandırmayla yüzünüze çarpan bahar esintisi, adeta hepsi birer balili masör gibi yumuşak hemşireler sayesinde hastaneye mi gittin, tatilde misin anlayamıyor, dolayısıyla hastalanıp geberip gidebileceğin için orada olabileceğini düşünmüyorsun bile. Öyle nezih bir ortam.

Neyse gösterim sonrasında doktor civanım sağolsun burun kılı testine kadar ayrıntılı bir dolu test istedi. Dedim, doktor bey ben bu muayene gelebilmek için Dudullu'daki arsayı ipotek ettim, nasıl öderim. Haa ok dedi, desene fakirim diye. O zaman ben yazayım, sen devlet hastanesinde kaf dağının arkasına uzanan sıralarda sürünerek bu testleri yaptırmayı başarabilirsen beni tekrar görebilirsin dedi. Ancak geçmiş fantastik maceralarımdan aldığım derslerle 12 ciltlik ansiklopedi yazdığımdan hangi testi nerde yaptırır ne kadar kar ederim hemen kafadan hesapladım. Tamam dedim doktor, ay sonuna bu görevleri yerine getirmiş, başarılı bir hasta olarak çıkacağım karşına. O da özelden devlete gönderilen beni gururla alnımdan öptü ve hastanedeki zenginlerin alkışları arasında muzaffer bir komutanın sefere gönderilişi gibi şaygıyla uğurladım. Özel hastanenin merdivenlerini karmaşık duygular içerisinde indim. Evet başarabilirdim.

Velhasıl Pelvik MR'ı bizim mahalle MR'cısına çektirdim. Her ay MR'a gittiğimden cebinde ne varsa ver sonra anlaşırız Atgötten dediler sağolsunlar. Yine o MR makinası içinde bir heavy metal konserinde olduğumu hayal ederek 40 dakikamı geçirdim çok şükür. Allahtan metalciyim yani herkes bilsin de dayanabiliyorum. Yoksa bir kediyi öyle bir tüpün içinde kimse tutamaz hacılar. Neyse sonra tüberküloz testi için baktım, o test her daim ziyaret edebileceğin teyzemiz gibi Taksim arkasında bizi bekleyen Verem Savaş'ta yapılıyormuş. O kolay zaten.

Bir enteroclysis diye bişe kaldı. İsminden ben kıllanmıştım bunun zaten, bir araştırdım ki karşılaştırıldığında ortaçağ işkencelerinin uyarı niteliğinde kalacağı bir işlemmiş. Ben de el ayak kesildi tabi. Yok efendim burundan boru sokuyoruz dize kadar olmasa bile ince bağırsağa kadar sonra radyoaktif maddeler veriyoruz bu sırada hasta canlı duruyor çünkü nefesini tutmasını istiyoruz ve arada çalkalıyoruz gibi bir seri işkenceden bahsediliyor. Burundaki boruyu mu, radyoaktif madde alırken sinek adam olup olmayacağını mı düşünürsün bilmem artık. İlk şoku atlattıktan sonra araştırırken bir baktım, yeni bir yöntem varmış artık MR makinaları çekiyormuş ince bağırsağı. MR Enterografi deniliyormuş. Hemen araştırdım, doktora mesaj attım. Hacı MR Enterografi olabiliyo mu diye? Olur daha iyi olur demedi mi, dünyalar benim oldu. Bu defa İstanbul'daki bütün MR'cıları aradım, her yerde yapılmıyormuş çünkü. MR Enterografi diyorum yarısı ha! ho! cık! diyor diğer yarısı o enteroclysis hanfendi yanlışınız var diyor. İşkence yapmaya alıştıklarından diğer teknik pek tutulmuyor anladığım kadarıyla. Hatta bağladıkları bir radyolog "valla bacım ince bağırsağı başka türlü göremezsin kim derse yalan söylüyor ama istersen ver 400 lira ben sana boya içirip röntgenini çekeyim dedi. Telefonun diğer ucundan siyah tüpçü çoraplarının üstüne giydiği ceyo hastane terliklerini ve bonesini hissettim amcanın. Neyse ki araştırmalar sonunda bir yer buldum. Okuyan birinin işine yarar diye buranın adını veriyorum: Şişli'de Echomar. Nihayetinde bahar çiçekleri arasında koşan bir çocuk gibi neşeyle gittim merkeze.  Gün verdiler ama öncesinde 3 gün sadece sıvıyla besleneceksiniz, son gün de ilacı dayıcaz, kalbiniz kadar temiz bir ince bağırsak elde edene kadar dediler. Oha 3 gün sıvı boru mu bu dedim. Boru mu, bu mu dediler. Randevumu aldım çarşamba'ya sıvı beslenmekten kendimi yemeye başlamazsam giriyorum. Bu arada bu işlemi karşılamak için de Dudullu'daki ipoteği kaldırıp, arsayı laz bir müteahhite sattım tabi.

Tüm bunları halledince elimde kaldı kan testleri, bir de 5 milyon. Dedim bu testleri de gideyim aile hekimime yazdırayım da bari ona para vermeyeyim. Meğer asıl macare burada başlıyormuş. (Bu yazının asıl amacı olan aile hekimime giydirme kısmına ancak gelebildim yaa. Valla çok özür dilerim çok dolmuşum ben saldım. Üstü okumak zorunda kalanlara sorry. Asıl diyeceğim burda çünkü.)

Benim aile hekimim biraz artiz. Ama yazının başında dediğim gibi doktora hörmetim sonsuz olduğundan her görüşmek zorunda kaldığımızda gözlerinin içine bakarak elimden geldiğince içten olmaya çalışıyorum. İlk tanışmamızda bakmak ister diye de bütün rapor dosyamı götürdüm. O sormadan anlattım. 4 yıldır ülseratif kolit dendi ama son aşamada crohn olduğuma karar verildi vs vs. Öyle sıçtığı boka bakar gibi baktı hiçbirşey demedi. Sooo dedi. Dedim kısacası ilaç yazarsanız raporum burda ben alıp gideyim. Hiç bişe demeden ilaçlarımı yazdı ve ilişkimiz de artık bundan ibaret oldu. Her ay gidiyorum kaç kutu diyor uyuşturucu satıcı gibi ben de şu kadar diyorum yazıyor alıyorum geliyorum. Daha bir kere ne durumdasın, remisyonda mısın, halın nedir demedi. Ta ki bu sabaha kadar...

Bu sabah gittim elimde özel hastane kan istek formuyla. Odası zaten yine boştu ama MSN'de sohbette olduğundan olsa gerek 10 dakikada bir hasta çağırıyor. Zaten hasta da yok. Neyse girdim içeri böyle insana uzun uzun bakıyor, öyle garip tribiyle baktı uzun uzun. Verdim kağıdı dedim bu testleri istediler benden. Kim görüyor sizi dedi. Dedim şu hastanede şu doktor. Bu böle yüzünde gözlerinden akan bir ukalalık, neden bu testleri bu hastanede yaptırmadınız dedi. Dedim param yok çok pahalıydı. Dedi ben bunu burda yazmak zorunda değilim, gidip başka doktora görünüyorsunuz sonra gelip burda memur gibi bana işlem yaptırıyorsunuz, bu benim insiyatifimde bir durum istesem yazmam ve bir daha da gelmeyin yazmıcam dedi.

Odadaki bir süre devam eden sessizlikten sonra benim kafa 360 derece dönmeye başladı tabi. Tam dönüş gerçekleştiğinde içimdeki Çeliktepeli ortaya çıktı. Doktor bey ben devlet hastanesine gittiğimde ortada doğru dürüst doktor yok dedim. Ne demek istiyorsunuz ben doğru dürüst doktor değil miyim dedi. Dedim estapiti, doğrı dürüst doktor yok derken fiziksel olarak yok demek istedim. Bugün ben devlette prof. görmek istediğimde bana proflar artık devlette hasta bakmıyor özel muayenehanesine gidin diyorlar. Hatta üşenmeyip o telefon görüşmesini kaydedip, şikayet edicem dedim. Prof'u şikayet niye ediyorsunuz doktorlar ne yapsın dedi. Ben de o kadarını ben de biliyorum ama hasta ne yapsın dedim. Ben maaşımın yarısını bu hastalığa harcıyorum, benim işime gelir eğer ben size bakarım, crohn gibi önemli bir hastalığı hakkıyla takip ederim diyorsanız size geleyim bayılıyor muyum ben özellere domalmaya dedim. Benim uzmanlığım değil ben bakamam dedi. E peki siz bakamıyorsunuz, prof bakamıyor ben özele gidiyorum siz memur oluyorsunuz, bana ne tavsiye ediyorsunuz. Ben şikayetimi yapacağım, eğer siz de memur olmaktan şikayetçiyseniz siz de şikayet edin bence" diyip seviyeli mahalle kavgamızı sonlandırıp, fazla kabalaşmamak için teşekkür edip çıktım. Bir süre el ayak titremesi, yurt geneline beddua ve kendine acıma sürecinden sonra oturdum zorla aile girmeye çalışan doktora yazdım:

Şimdi doktor, janim, benim doktor arkadaşlarım da var (Respect Cücü) devlet hastanesinde. Bir hastayı görme süreleri 4 dakikaya inmiş, saatlerce binlerce hastaya bakıyorlar. Üstelik bir dolu kayıt işi de onlara kalmış. Yani hasta mı bakayım, teşhis mi koyayım, kayıt mı edeyim, performans raporu mu doldurayım, ne yapacaklarını şaşırmışlar. Sen belki mühendis olmak isterken tıp kazanmışsın, üzerine bir uzmanlık bile koymamışsın, aile hekimliğini kendin istemişsin, günde gelen 3 hastaya da gözünle bakıyorsun, bir de üstüne bana memur gibi test yazdırıyorsun diyorsun. Evet bence sen bir memursun. Devletin bütün işlemeyen yapılarının bir numaralı kahramanı, Mr.Smith'i, memurusun.

God kompleksin olsun, gel başımın üstüne sıç. Ama memur kompleksli doktor hiç çekilmiyor.

Ve ben üşenmeden senden kurtulacağım, kendime aile yapıma uygun bir aile hekimi bulacağım. Sen benim ailemden olsan kütüğümü değiştirir, başka ülkeye yerleşirim çünkü.

Ve sen memursun, memur kalacaksın. Diğer doktorlar buluşlardan buluşlara koşar, göt nakli yaparken sen o kolalı mavi gömleğinin içinde yaşlanacaksın. Bildiğin tek ilaç agumentin olacak. Millet gen haritası çıkarırken sen solitaire de 2500. turunu yapacaksın.

Sisler içerisinde yok olarak bu yazıyı bitiriyorum...

4 Mayıs 2012 Cuma

bir kedi yeter!

Hayatı ve kafaları güzelleştirmek için bir kedi yeter. Bugün kafanız çok güzel olsun diye toplama çakıyorum. Hayırlı Cumalar.

Astigmatı olanlar bu linkten baksın: http://pinterest.com/pin/186899453256047766/