13 Kasım 2010 Cumartesi

alternatif tatil yazı dizisi-1


Bugün size yazacak konu bulamayan köşe yazarları gibi dün ne yaptığımı yazacağım. Aslında tam olarak öyle de değil. Bir konsepti var yazının. Bu bayram herkes Avrupalarda Goalarda gezerkene İstanbul'un boklu sokaklarında gezmek durumunda kalıp "aman ne güzel ha trafik yok" avuntusuyla kendini eğlemeye çalışanlara tatili yani tatilsizliği daha da varoşlaştıracak mekan önerilerinde bulunacağım. Aslında hiç böyle bir amacım yoktu ama bugün baktık hava güzel ama cepte para yok, soğan kokulu romantik solcular gibi bıyıklarımızı burup "olsun be sevgilim hava bedava ya" diyip dışarıya çıktık ve "kış ortasında yaz sıcağını bulan İstanbullular park ve bahçeleri doldurdu" haberlerine röportaj veren İstanbullardan olduk. Hep bildiğimiz İstanbul'un farklı yüzlerine sizler için gıcık kaptık. Hepsini sizin için gezdik, sizin için tattık.

Gezimizin ilk durağı kahvaltı yapmak umuduyla Beşiktaş çarşının içerisindeki Bonus Memet'in dükkanı olacaktı ki bir tane boş masa bulamadığımız için götümüze bakarak geri döndük. "Kahvaltıdan köşeyi döner mi yaa insan" diye Memet'e hasetlenirken, ne yapsak Beltaş'ın muhasebeci sevgilileri arasına mı karışsak diye düşünürken, ben bas bas paraları leylaya bi daha mı geleceğiz dünyaya felsefemden yola çıkarak beye "Ortaköy'e House Cafe'ye gidelim iki yumurtya 50 milyon verelim" dedim ama beyin cimriliği üzerinde olduğundan "aaa sen ne zamandır istiyordun çiğ börek yersin" diyerek güzel bir manevra yaptı. "İyi" dedim "gönüller hoş olsun" Gittik, yol boştu tabii herkes tatilde olduğundan. Normalde akın akın akması lazımdı ergenlerin ikili ve beşli gruplar halinde o yola bu havada.

Neyse Ortaköy'den içeri adım attık bismillah, herkes köprüye bakıyor. Meğersem bir adamcağız atlamayadurmuş. Benim görüntüye kalbimin dayanamayacağını bilen bey "yok bişe yaa kuş geçiyor" ona bakıyorlar diye beni bir süre kandırmaya çalışsa da anladım kötü bişe var. Çaktırmadan kafayı çevirdim, bir baktım adam demirlerin dışında. Hemen çevirdim kafamı içim sızladı. Kafamı çevirdim bir baktım bir çift bayaa konser izlermiş gibi izliyor. Çocuk arkadan dayamak suretiyle kızı önüne almış. Kız da önde onu saran kollarını tutuyor. "Hatırlıyor musun kuşum sen bana sarılırken nasıl intihar etmişti adam? Ayyy bana sarılışın hala aklımda bebişim" diye birbirlerine anlatacakları bir anıya imza atiyorlar. İnsanlıktan çıkacakken banane dedim yaa bananeeee.

Oradan kaçtık bi süre sonra açlıktan bayılmak üzereyken beyin "ne yicazz yaaa" sızlanmalarına daha fazla dayanamayıp hadi hayatta kalmak için gözleme yiyelimde bitsin bu işkence fikriyle gözlemeye gönderdim beyi. Bu sırada her tezgahta aynı şeyleri satan Ortaköy esnafının tezgahlarını hızlıca turladım. Herkesin aynı boncuğu satarak para kazanmayı umduğu bu oluşum oldukça ilginç, mutlaka görün. Kitapçılara bakayım dedim. Kitaplarda aynı. En son 1999'da bakmıştım aynı kitaplar duruyordu. Kitap kurtlarına duyurulur. Gerçek anlamdaki kurtlara sesleniyorum. Yiyin o kitapları. Belki yerine yenileri gelir. Anlayamadım yani tam olarak oradaki olayı. Bir çeşit teşkilat mı olmuş oradakiler, maksat satış değil muhabbet midir? Belki gizli bir timdir. Boncuk satıcısı ve kitapcı olarak senelerdir orada duran insanlar acil bir durumda kurtarma ekibi olacaktır. Belki uzaylıları bekleyen bir tarikatlardır. Başka mantıklı bir açıklaması olamaz. O ekibi görün. Tatilinizin en ilginç durağı olacak.

Tezgahlara keyifli geziden sonra beyin bana aldığı peynirli gözlemeden ısırık almaya çabaladım bir süre. O kadar sıcaktı ki bir süre sıcak olduğu için tadını alamadığımı düşünsemde soğuduktan sonra da aynı tatsızlıkla karşılaşmak beni şaşırtmadı. Ortaköy'ün gözlemesini mutlaka deneyin. Yöresel tatların vazgeçilmezi hamurun kanınıza karışmasını istiyorsanız daha iyi bir yiyecekle karşılaşamazsınız. 15 ısırıkta ağzınıza ancak gelen 5 dandik peynir parçasından ilkine rastadığınızda altın bulmuş gibi sevinmenizde cabası. Bol sürprizli gözlemeniz Ortaköy'de sizi bekliyor.

Ortaköy'de mutlaka görmeniz gereken diğer bir yer ise iskelenin hemen önündeki bankta Ahmet Kaya şarkıları söylemeye çalışan arkadaş grubu. Yaşları 35 ila 40 arasında değişen, ancak orada incik boncuk satarken o kadar büyüdüklerinin, Ahmet Kaya'nın öldüğünün, sağ sol kavgasının bittiğinin ve ülkenin ılımlı islamla yönetildiğinin farkına varamamış bu arkadaş grubu 2010 yılında 1996 nostaljisi yaşamak isteyenlerin kaçırmaması gereken bir topluluk. Grup erkekleri entellektüellik derecesini erkeğin kadına ev işlerinde yardım etmesi gerektiği söylemiyle, kadınları ise tam bilmedikleri ama ısrarla söylemeye çalıştıkları kara tren, ağladıkça gibi şarkılarla belli ediyor. Onlara noolmuş tam anlayamadık aslında. 20 yıldır bir yerde mi kalmışlar. Bir deneye mi tabii tutulmuşlar büyük bir gizem. O kadar Ortaköy'e giderim ilk defa şahit oldum dün. Gerçi geçenlerde de Pejo içinde Alarma dinleyen kır saçlı bir adam gördük. Muhtemelen Pejo o modeli ürettiğinde yılın hiti Alarma'yı takıp tura çıktı ama bir daha eve dönmedi. Yıllardır o şarkıyla turluyor. Saçlarındaki beyazlar başka türlü açıklanamaz. İşte belki gizli zamanda yolculuk deneyleri için kullanılan böyle insanlar var biz bilmiyoruz.

Ortaköy turumuz böyle bitti. O arkadaş grubundan sonra daha burada göreceğimz ilginç birşey kalmadığına kanaat getirip kalktık ve bir dolmuş edasıyla dolmayı bekleyen halk otobüsünde halkın ter kokusuna karıştık. İstikamet yine Beşiktaş. "Beşiktaş'ta da gezilecek yerler var havalı Akaretlerde bir kahve içelim" diye çıkarken bir baktık tüm sosyete W Hotel'in önünde sohbete dalmış bile. Anlamsız sokak ortasında, arnavut kaldırımından geçen her arabanın devasa bir ses çıkardığı ortamda bile daralmadan kasılabilen zenginleri burada merakla izleyebilirsiniz. Biz çok izlemeden yanlarından geçtik. Nero'da kahve içmeye oturacaktık ki o araba sesine katlanacak kadar zengin olmadığımıza karar verip kahveleri elimize alıp aşağı sahile inmeye karar verdik. Sonra bey "ben elinde kahveyle görmüşler hafta sonu seni" dedirtmem kendime diyip almadı kahve ama ben aldım. "Çok da fifi" dedim.

Oradan eskiden ne güzel insanların kahvesinde oturduğu şimdi taşta cırcır olduğu iskele yanına gittik. Burası kavga eden sevgilileri dinleyebileceğiniz en güzel mekanıdır istanbul'un. Şansımıza bizimde hemen yanımızda kavga eden bir çift vardı. Keyifle dinledik. "Merve ben sana mail attım sen ne zaman cevap yazdın." "Ne bilim Korkut ben mailimi gördüm sen uyumuştun sonra mail attım" "Hayır ben sana mail attım üzerine mesaj attım sen ne zaman gördün o maili Merve" " Korkut mailimi sonra okudum bir baktım sen mail atmışsın sonra işte cevap yazdım ama geç baktım yani mailiime" "Merve ben sana ne zaman mail attım Merveee" " Korkut ben müneccim miyim nerden bilebilirim bana mail geldiğini???"

Belli ki Merve yalan söylüyor. Ne daraltıyorsun kızı. Götün yiyorsa terket "siktir işim olmaz seninle" de. Baktım kızı kaldırdı "kalk kalk ben sana göstercem maili" dedi. Merve de "ne gösterceksin acaba çok merak ediyorum" diyince tamam dedim bu kız kendini kurtarır peşlerinden gitme gereği duymadım. Yoksa yanımda öyle çirkin çocuğa kız harcatmam. Biz bir süre orada oturup bir de cigara tüttürdükten sonra kalktık o inci Beşiktaş sahilini farklı açılardan görmek için. Yolda çocuğun hala ben sana mail attım diye kızı darladığını gördük. Gideyim dedim kıza "kızım sana adam mı yok bu yamuğu ne dinliyosun iki saattir burda" diyip çekip alayım dedim ama sonra boşver dedim yaaa boşveeeer.

Sonraki durağımız Beer Point ve Beltaş gibi Beşiktaş'ın hip mekanlarının olduğu sahil kesimiydi. Burada götümüzü mindere koyacak bir mekan bulup pek sevgili arkadaşımızı beklemeye koyulduk. Arkadaşımız geldikten sonraki bölümü bize saklıyorum. Dost sohbetiyle her yer tatildir.

Bayram tatili süresince eğer gezebilirsem alternatif mekanları yazmaya devam edeceğim. Keza bu mekanlara hanım bir hava alsın diye çıkarılmış durumdayım. Aslında hava ve dünya çok güzelken de ben pek onlarla ilgilenemedim. İnsanlara takılmayı yeğledim. Çünkü dünyanın çok güzel olması bana dokunuyor bu ara. Nedenini rahatça telaffuz etmeye başlayabildiğimde açıklayacağım umarım. Ama şimdilik kalbim taşıyamayacağım kadar ağır ve aklım bambaşka bir yerlerde geziniyor. Ama uyuz olabiliyorsam bu benim için ciddi bir yaşam belirtisidir.

6 yorum:

  1. Tüm yazıyı okurken sırıttım ancak "Pejo içinde Alarma dinleyen kır saçlı adam" motifinde kahkahalarımı tutamadım. Çok yaşa atgötten!

    www.fammag.com

    YanıtlaSil
  2. hahaha süper, çok eğlendim:)

    YanıtlaSil
  3. yeaaaa özlebim yeaaaaaaaaaa

    YanıtlaSil
  4. o ıntıhar eden salagı bende bılıyorum. eksısozluk yazarıymıs. ıntıhar etmeden once sozluge yazmıs. sözluge yazacak adam ıntıhar edermı be.

    YanıtlaSil
  5. benimde içim ondan rahattı biraz. dedim atlamaz. atlayacak insan zart diye atlıyor kimseye demeden. ama yine de demirlerin öteki tarafına geçmek göt ister. yazık

    YanıtlaSil
  6. Dalar bitişik deler ayrı yazılıyodu demi?

    YanıtlaSil