30 Kasım 2010 Salı

betonun zerafeti


Tüm insanlığın 80'lerde büyük bir buhran yaşadığı açık. Gerek kıyafetlerden gerek yaşam stilinden hemen anlaşılan bir kendini bilmezlik söz konusu. Dolayısı ile ardından gelen 90'lar da büyük bir kafa karışıklığı içeriyor. İnsanlar bilemiyor uzun süre o kazakları pantolon içine sokmalı mı, sokmamalı mı, kravat güzel bir aksesuar mıdır, yoksa değil midir? Koskoca bir nesil heba oluyor tabi. Şimdi fotoğrafları saklamaya çalışmak nafile. O iç sıkıcı dönemin yaşamınmışlıkları, vatkaları geçmişte saklı. Benim için ise Zuhal Olcay'da...

Onun o beton suratı, gizemli, derin kadın imajı ve üstüne üstlük hala da öyle anılması içimi sıkıyor. Ne güzel kurtulduğumuzu sanırken tekrar ekranlara çıkması, o zoraki gülümsemesi ve kısık gözleriyle kafasını hafif hafif aşağı yukarı sallayarak karşısındakini dinliyormuş gibi yapması. Kısık kırçıllı sesi,ifadesizliği geçmişten gelen sıkıcı bir hayalet gibi. Onu görünce entel Türk filmlerindeki bir sahnede, olup biteni izlemek zorunda kalmış oymalı büfe gibi hissediyorum kendimi.

Kilim desenli kazağını haki renkli pantolonunun içine sokmuş bıyıklı adam bir yazar. Camlı dekorasyonuyla kalitesini belli eden bir pub'da henüz yeni tanıştığı kadını yağmurlu bir günde evine davet etmiş. Kadın vatkalarının altında ezilirken geniş camlı pencereden dışarıda bardaktan boşalırcasına yağan yağmura bakıyor. Bu sırada hiç konuşmuyorlar. Adam kapının girişinde yağmuru izleyen kadına bakarken aslında sadece birkaç ay önce ölen karısını düşünüyor. Kadın ise boşandığı kocasını. İkisi için de bir yabancıyla aynı evde olmayalı çok uzun zaman olmuş. Bunun derin sıkıntısını içten içe yaşıyorlar. Ancak birbirlerine anlatamayacak kadar yorgunlar. Kamera bir adamın bıyıklarını gösteriyor, bir kadının rimeli taşmış gözlerini, bir adamın bıyıklarını, bir kadının yağ kokan ucuz rujlu dudaklarını, bir adamın bıyıklarını, bir kadının krepeli kaküllerini. Kamera birkaç kere daha böyle gidip geldikten sonra kadın "yağmurun sesini dinlemek daha iyi gelecek bize" diyor.

Tabi bu alt metni olayın derinliğini o sıkıcılığa katlanarak biz anlıyoruz. Yönetmen tüm bu sıkıntıyı bize sadece camdan bakan bir kadın ve ona bakan bir erkekle, bir ona bir öbürüne zoomla anlatıyor. Arkada kırık piyano sesleri bir de. Yarım saatlik beton bakışlara, anlamsız diyaloglara katlanabilirseniz bu sanat filminin üç satırdan oluşan konusunu anlamaya hak kazanıyorsunuz.

Zuhal Olcay'da öyle işte. Beton suratına ve anlamsız mimiklerine uzun süre bakmaya tahammül edebilirseniz içindeki derin kadını görmeye hak kazanıyorsunuz.

Bunun bir de şişe üfleyen versiyonu Aşkın Nur Yengi var. O da çocukluğumdan silemediğim bir travmadır. O soluk programlara elinde şişeyle çıkıp kibar kibar konuşup, tüm şarkıyı şişeyi üfleyeceği yer gelene kadar sik gibi elinde tutardı. Kimse demedi "şişe üflemek ne?" diye. Haluk Bilginer'e sormak lazım. Haluk Bilginer'de büyük betonsevermiş o da ayrı.

Yukarıdaki sahneleri kafasında oynatamamış olanlar için aşağıda bir link paylaşıyorum. Altındaki yorum da şahane unutmayın onu da okuyun

http://www.youtube.com/watch?v=-9vvBvJqEjI

9 yorum:

  1. Zuhal Olcay seven erkek de en az Zuhal Olcay'ın kendisi kadar uyuz, kupkuru, garantici, sevimsiz bir karakter. Kadının gerdanına, memesine, bacağına bakmıyormuş da hep derinliğine bakıyormuş gibi, böyle ruhsevici bir izlenim oluşturmaya çalışırlar.

    YanıtlaSil
  2. zuhal topalı sikecegime eşegi sikerm. buzdolabı gibi kadın ya

    YanıtlaSil
  3. "zuhal olcay fraksiyonu"na haksızlık ediyorsunuz bence, onun alternatifi de bu çünkü:

    http://www.youtube.com/watch?v=Xag8_J3tqRo&feature=related

    YanıtlaSil
  4. zuhal topal yazmısız ya pardon abla. Senin mihrap yerınde giderın var senın. SÖzüm zuhal olcayadır

    YanıtlaSil
  5. Ya guzelim daha Turkce yazmayi beceremiyorsun, olmuyor yani. 80'lerde Turk kizlari bu kadar lumpen degildi.

    YanıtlaSil
  6. sevgili bacım, yine çok nostaljili bir olaya barnak atmışsın. biz bu filmleri "hee hüü hiimmhh yooff" diye izleyip "nasıldı olm" diye birbirimize sormaya cesaret edemezdik. zira "yok beğenmedim" desen itibar görmezdin "he beğendim" desen "ne anladın lan" diye sorulması riski vardı. üzerinden seneler, enteller geçti, danteller örüldü. neyseki yaş 40lara varınca kasma-free leveline upgrade olup istediğimiz gibi laf sokacak kıvama geldik. skerim ben bu sanatın ızdırabını valla. yorum da şahane ayrıca. tuna'ya giren her lafa alkışş..

    YanıtlaSil
  7. Ay yaa bir Ortaköy yazınız bir de bu, şu anda sizi nasıl seviyorum, nasıl benimsedim, nasıl arkadaş olup saatlerce Zuhal Olcay'ın donuk sıfatı ve mendeburlugu hakkında verip veriştirelim istiyorum anlatamam.

    YanıtlaSil
  8. ha tam diyecektim haluk bilginere ne demeli diye ki yazmışsın aşkın nur yengi de bu kadın da bana çok itici geliyor. anlamadım ki halukçuğum sinsi kadın mı seviyor

    YanıtlaSil
  9. "Zuhal Olcay'da öyle işte." derken -da ayrı olmayacak mı?

    YanıtlaSil