31 Ağustos 2010 Salı

orospu carla, godoş sarkozy!


Tüm dünya ülkeleri arasında bir İran olmak çok rahat yaa. Avrupa ülkesi olsan komşuları darıltmaman gerekir. Fransızı seviyorum desen ingiliz alınır, ingilizi seviyorum desen alman gocunur, hep bir stres içide yönetmek zorundasın durumu.

Keza koskoca ABD için de aynı. Sömürdüğün onca devletten birini az sömürsen kalkınır götünün bokuyla kendi başına işlere kalkışır, çok sömürsen üstüne kalır bakmak zorunda kalırsın. Zor zor çok zor. Ama İran öyle mi?

Canım nükleer yapmayalım olur mu?

Cevap: Sikteir lan!

Komşum doğalgazın var mı?

Cevap: Yok bana kadar var!

İran'cım dostuz di mi?

Cevap: Şimdilik dostuz ama ermeni soykırımı yaptığınız bir gerçek

Hep bir göt etmece, siktir çekmece. Herkesin eğilip büküldüğü birbirine binbir laf dolandırdığı herşey İran için çok basit. Öyle bir rahatlık var. Molla rahatlığı.

"Orospu Carla" mesela. Kim bir ülkenin başbakanının eşine sür manşetten orospu diyebilir ki? Carla Bruni Sarkozy'e kancayı taktığında tüm dünya içinden aynı anda hasetlenerek vay orospuuu dedi ama kimse açıktan Orospu Carla diyemedi. Ama İran'a koyar mı koymaz. Bakmış Carla recm edilecek Aştiyani için imza kampanyasına katılmış. Hemen basmış orospuyu, hiç çekinmeden.

Şimdi Sarkozy az biraz delikanlıysa İran'a girer. "Sen benim karıma nasıl orospu dersin lan" yazılı bir füzeyi yola çıkarır. Yoksa bir sonraki manşet büyük ihtimalle "Sarkozy pazardananasaldırdık bozuk çıktı" olur. E bu durumda Sarkozy bayaa godoş durumuna düşer. Tüm milletler toplantılarında arkasından Godoş Sarkozi diye dedikodu yapılır.

Tarihteki birçok büyük savaşın kadınlar yüzünden çıktığını biliyoruz. Yok sen benim karımı kaçırdın, karıma yan gözle baktın, şerefimle oynadın. Bunlar hep alışık olduğumuz savaş nedenleri sonuçta. Hem ne zamandır da bu nedenle savaş başlamıyordu. Varsa yoksa su savaşları, petrol, din vs...

30 Ağustos 2010 Pazartesi

laz kızı + süper kahraman


Babaneler alınmasın ama ananeler bi tanedir. Daha doğrusu kime daha yakın doğarsan kim sana bismillah çekmeyi öğretir evden her çıkışında muhakkak kapıda bitip o bismillah'ı unutturmazsa o kalbinin en derinine yerleşir. Kuzusunun kuzusunu hayattaki en önemli yere koyan kıymetlimiss bazılarımız için anane bazılarımız için babane olur böylece.

Bu dünyadaki gezintisini bir süre önce tamamlayan babanem oralardan bana alınmaz bilirim, ben de tam bir anane çocuğuyum.

30 yaşında dul kalmış, evden gitmesini isteyen büyük dedeme karşılık beş yetimini kimsenin elindeki bir gazoza iç geçirtmeden, becerikliliğiyle büyütmüş, tek kadın olduğunu düşünüp kendisine birşey yapamayacağını sanan, kocasından kalan dükkana yerleşip yetimin hakkına göz koyan kiracının yüzüne şöyle okkalı tükürüp o güçlü kollarıyla dışarıya fırlatmış, yine kiracısı yeni gelini eziyet eden kaynanasıyla barıştırmak için bir araya getirdiğinde kaynananın abuk subuk konuşması üzerine ağzının üstüne terliği yapıştırmış, okuma yazması olmadığı halde Türkiye'deki tüm yatır ziyaretlerini eline çantasını aldığı gibi yola koyulup tamamlamış, beş çocuğudan olan onbeş torununa bir gün durmadan, sırasıyla ve hakkıyla bakmış, her yaz kuran kursuna gidiş gelişi sıkı kontrol etmeyi ama işlem tamamlandığında yeni ergenlikte erkek arkadaşla tanışabilmeyi, örgü örerken yarım gözle raporu alıp ailesindeki her kadına hiçbir erkeğe bağlı kalmayan kadın olabilmeyi aşılamış, köyde büyümüş ama zihniyetini sevmemiş, şehri çok sevmiş, hep hareket hep bereket veren laz kızı + süper kahramandır ananem.

Uzaylılar canımı mı sıktı, kötü adam yamuk mu yaptı çağırırım ananemi iki okkalı lafla sepet kafalarına fışkı eder. Süper gücü bilge ve komik cümleleridir. Metropolis halkı süpermenle nasıl güvende yaşıyorsa bende o laz kızıyla güvende yaşarım.

Ama nereye kadar yaşarım?

Nereye kadar...

Geçen aya kadar hiç nereye kadar diye düşünmemiştim. Ömrümün sonuna kadar her durumda yanımda olacağını düşünüyordum. Oysa ki laz kızı + süper kahraman gel zaman git zaman yaşlanmış, yaşı 70 küsür olmuş. Ben kaçırmışım. 10 yılda bir yaşlanırdı ananem çünkü. Bir 10 yıl 50 yaşında kaldı. Bir 10 yıl 60. E 60'tan 70'e geçmiş hatta yol almış, kimse demedi bana. Bende sormadım. Ne zaman yatağa düştü geçen ay, ne zaman yatar gördüm onu o zaman sordum "ananem kaç yaşına geldi ki?" diye. "73" dediler. 73.

73 mü? Ananeme hiç yakıştıramadım.

Daha kötüsü ananemde kendine hiç yakıştıramadı. Bir süredir kullandığı kortizon o çelik gövdesini günden güne zayıf bir ağaç dalına çevirdiğinden beri inat akan laz damarı şişiyor. Çünkü şimdiye kadar hayattaki her zorluğa siktiri çekmeyi başarmış bir laz kızına, zamanın bacaklarındaki kuvveti belki de bir daha hiç geri vermemek üzere aldığını anlatmazsınız. Hastalığının engellediği her hareketin onu hırslandırması, her hırslandığında hareketsiz hayata daha da öfkenelenmesi, bu nedenle hiçbir ilacını içmeyi kabul etmemesi, doktorlara inanmaması, midesi yanıyor diye yemeği suyu kesip ben böyle iyiyim diye diretmesi, bu diretmenin sonucunda hastaneye kaldırılması, hastaneyi beğenmeyip beni eve götürün diye o hasta haliyle ortalığı birbirine katıp eve geri getirilmesi, evde iyice fenalaşıp zorla tekrar hastaneye yatması sadece geçen hafta yaşadığımız zorlu bir yaşlılığa giriş etüdü oldu hepimiz için.

Yaşlı vücuduna söz geçiremediğini o pamuk bilinç altına iten ananem bize söz geçirememekten şikayetçi şimdi. Öyle bağırıyor bize "yaaw neden benim dediğim olmuyor da sizin dediğiniz oluyor!!!." "Anane nasıl yani asker gibiyiz hastaneye yatırın yatırdık. Odayı beğenmedin klimalı odaya taşıdık, su iç dedik içmedin şimdi mecbur serum takıldı, yemek ye diyoruz yememek için kusuyorsun. Elinin tersiyle itiyorsun. Yani bizim dediğimiz hiçbir şey olmuyor aslında" diyoruz. Yok ona göre onun dediği hiçbir şey olmuyor. Midesini çıkarıp yerine kemre koycakmışız öyle diyor. (Laz olmayanlar için açıklayayım kemre "bok" demek.)

Şimdi de tutturdu "çıkarın beni hastaneden yeter ben bunandım, serumdan her yerim parçalandı, yeter artık evde beni yürütürsünüz hiç yoktan" diye. "Anane yemiyorsun ama" diyorum, diyo ki "yicem". "İyi" diyorum o zaman. Yemek zamanı geliyor "anane ne yicen?" Cevap yine aynı: Kemre... Sinirden verdiğimiz tek cevap kemre.

Az önce hastaneden eve döndüm. Yarın hastaneden çıkarıcam diye söz aldı benden. Kimseye söyleme sen doktorla konuş hallet bu işi dedi.

O kadar üzgün, o kadar üzgünüm ki... Üzgün de değil de garip diyelim. Nasıl bir gariplik???... Hani tüm yıl ektiğin ve tek umudun olan hasadın kurur ya. Toprağın kurur. Öyle bacaklarının üstüne çömer çaresizce bakarsın. İşte öyle garibim. Gerçi hiç hasadım olmadı hiç de kurumadı ama.. Bilmiyorum ki olsaydı ve kurusaydı çok çaresiz kalsaydım ancak bu kadar garip olurdum.

Koskoca 70 yılda burnundan tek bir kıl dahi aldırmamış ananemin kendine yakıştıramadığı bir hastalığa yakalanıp günden güne kendini yemesini izlemek, onun artık yaşlı olduğunu kabullenmek, belki de bir gün olmayacağını düşünmek, bu düşünceyi sindirmye çalışmak, sindirememek. Pis ekşi bir su sadece midemi değil her yerimi yakıyor.

Küçükken birlikte çatıdan çatıya uçtuğumuzu görürdüm rüyamda. Bugün çatıdan çatıya uçabileceğime inanabiliyorsam onun sayesindedir. Çatıdan çatıya uçtum diyelim, peki ananemi hastaneden nasıl çıkarıcam...

27 Ağustos 2010 Cuma

bir kedi yeter!


Analı kızlı bu demek olsa gerek. Kafaları ve hayatı güzelleştirmek için bir kedi yeter. Bir buçuk kediyle ise otobüs şöförlerini bile öpebilirsiniz.

25 Ağustos 2010 Çarşamba

pardon pardon hayır!



Evet hayır toplu oyunu yaklaşırken herkes yavaştan rengini belli etti. İşte Sezen Aksu "Evet dicem beaan AKP hükümetinin gelecek icraatlarının beni bağlayacağını sanmıyorum. En kötü dandik ilahiler yazar yüksek fiyata satarım" derken, 12 Eylül'ün sıkıntısını damarlarında hisseden Tarık Akan "hayır" diyeceğim dedi."Referanduma evet dememek için kör olmak gerekir" yorumuyla en hazır cevap ödülü yine Metin Şentürk'e gitti.

Halka baktığımızda; evlenmek isteyen dedeler oyları karşılığında karıları garantiledi, geçen seçimlerden kalan kömürler bitmeden kömür yardımıyla yakacak tazelendi. Ülkede tartışmalar iftar sonrası yakılmış keyif sigaları içilirken kapı önüne atılmış mini sandalyelerde devam ediyor. AKP taraftarları her zaman ki gibi kendine güvenli sinir bozucu sırıtışlarla "yaaw bırak allaasen yeaa, allahın izniyle darbecileri yargılayacağız heh heh heh" diye göbeklerini kaşırken, karşı taraftakiler sinirlerini alamamış bir şekilde "bu ülke Tansu Çiller'i Mesut Ylmaz'ı gördü" sözlerinde umut arıyor. Bir kısım hayır'ı hayatından çıkardı bir kısım evet'i.

Ancak yukarıdaki video, ilkokuldan itibaren okuduğunu anlamamış bir topluluğun dinlediğini de anlamadığının açık kanıtıdır. Nikahında bile evet demeyen CHP'linin karşısında "senin için öyle böyle oynak diyorlar" sorusuna bile evet diyecek iki zıt topluluğa dönüştü olay. Şaşırtıcı mı değil. Zamanında Almanlar yanındakinden nasıl sabun yaptı, işte böyle.

Yanınızdakinden sabun yapalım mı?

Eveeeeeeeet!

Çitileyelim mi onları?

Eveeeeeeet!

Bu evet tam olarak neye evet, anayasayı hazırlayanların bile kestiremediği "Kısmet artık sonucu ne olacak göreceğiz." dediği ilginç bir ruh haline dönüştü.

Bekleyip göreceğiz diyeceğim ama yahudi arkadaşlardan inceden 2012 mesajları aldım. Üst üste 2 yahudi arkadaşım "Herşey zaten 2012'de bitecek boşver yeaa" dedi. Tırstım ağızlarından laf almaya çalıştım. "Ne olacak lan size önceden haber veriliyo bu durumlar işe falan gitmiyosunuz nedir durum zula yapalım mı?" dedim. Kesin bişe dememekle birlikte yarım ağız "Bitiyo herşey" dediler. Şimdi çeşitli yahudi markalarını tersten okuyarak gizli bir mesaj var mı takip ediyorum. Biliyorsunuz yahudiler çeşitli markalara mesajlarını tersten yazarak haberleşiyor.

İnanmayan coca cola'yı tersten okusun.

poza gel


Bazı pozlar vardır hangi şuur düzeyinde verildiği bilinmez. Yeni seri bu fotolardan oluşacak.

Bu fotoğrafa da bakılır bakılır gülünür. Koskoca kurt adam olmuşsun, milyonları peşinden sürüklemişsin, twilightseverleri ikiye ayırdığın gibi bacakları ikiye ayırmışsın. Hayır ne anlamamız gerekiyor bu fotodan? Ne düşünelim?

Seksi misin? Farklı pozisyonlara açık mısın? Edvırdcılar götümü yesin mi demek istiyorsun? Bize yatakta uçtu uçtu mu yapacaksın?

Hadi fotoğrafcı şuursuz. Sen hiç demedin mi bu pozu verirken "Arkadaşım götü havaya diktik komik durmuyor muyuz böyle? Kurt adamım ben beni bozmasın?" demedin mi? Hadi pozu verdin yayınlanırken menajerin demedi mi "Bu ne biçim poz" diye?

24 Ağustos 2010 Salı

depremin çaresi bulundu!


Çok iyi biliyoruz ki 99 depremi sadece donsuz yatan kafirleri vurmadı. Deprem zamanı haber bültenlerinin altındaki sayaçlar saniyede bir atarken ölen her bir insanı işaret ediyordu. Herhangi birşeyi sayan bir sayaç değildi. Sonra sayaçlar geri saymaya başladı. 40 binlere vuran sayı 18 bine kadar düştü. Ölenler geri gelmedi ama sayılar geriye doğru attı. Çünkü önemli olan felaketin büyüklüğünü dış dünyaya açıklayacak sayılardı.

Ölenler kağıt üzerindeki sayılar olarak kaldı. Onlar için birşey yapamadık. Ancak kalanların anlamsız sayılar olarak kalmaması, deprem sonrasında öksüz kalan çocukların sayılardan başka birşey ifade etmesi için yapabileceğimiz birşeyler var.

Var derken varmış. Beni de Uzağa giden kadın duyurusunu yapmaktan onur duyduğum bu kampanyadan haberdar etti.

Kalem, defter, silgi, boya kalemi, kalem kutusu, çocukluğunuza dair hatıralarınızda okul diyince aklınıza gelen her türlü hediyeyi Bir milyon kalem kampanyasıyla Çınarcık İlköğretim Okulu'na gönderebiliyorsunuz. Ancak gönderilerinizin takip edilebilmesi için birmilyonkalem@gmail.com adresine bilgi maili atmanız ve paketlerin üzerine "Bir milyon kalem umut çiçekleri okulda" notunu düşmelisiniz.

Adres:

Çınarcık İlköğretim Okulu
Halit Kılıç (Okul Müdür Yardımcısı)
Hasan Baba Yolu - Çınarcık - Yalova

Bu yardım bizimde götümüzde patlayacağı öngörülen bir depremden yırtmak adına bonus puan kazandırır mı bilinmez. Ancak korku iyi bir motivasyon aracıdır.

Ama isteyen ilkokulda yepyeni defterine, süslü kalemine, kokulu silgisine, havalı kalem kutusuna dokunduğu anları da hatırlayıp içine dolan sevinci bir başka çocuğa yaşatmanın mutluluğunu yaşayabilir.

23 Ağustos 2010 Pazartesi

atgotten'den mangal kömürü yardımı



Bugün Türkiye'de götten atanın arkasında duran kişi sayısı 399 olmuş, şurda 400'e ne kalmış. E durum böyle olunca 400'üncü kişiye çam sakızı çoban armağanı bir hediye vermek istedim.

Amacım beni izleyin eşe dosta tavsiye edin izlettirin demek değil. Yanlış anlaşılmasın. Vatandaşa hizmet.

Maksat yaz bitmeden mangal yapamamış 400'üncü atgotten takipçisi kalmasın.

Bir atgotten olarak tüm izleyicilere kömür yardımı yapmak isterdim ama hafta sonu tatile gittim.

17 Ağustos 2010 Salı

rainbow'un içinden bir dreamer


Ramazan dolayısıyla sizlere eski ramazanlardan bahsetmek isterdim ama şimdikiyle bir farkı olmadığından eski Ortaköy'den ve yeni lookbook'tan bahsetmeye karar verdim.

Bundan yıllar önce, kafamda bir gün beyaz saçların olacağını hayal bile edemezken ve hatta ve hatta acaba 25 yaşımı görecek miyim gibi emo soruları kendime sorduğum yaşlarda kankamla birlikte grungeından metalcisine, vampirinden punkına herkesin cami önünde içki içince asilikte level atladığını sandığı Ortaköy'de bir götümlük yer bulduğumuz noktaya çömerdik. Nasıl oluyorsa şimdi hiç bilmiyorum; bir tost, atıyorum bir ekmek arasıyla geçen o günlerin tek amacı gelen geçeni süzmek "Aa o mal ne giyinmiş, bu kız ne takmış, bu çocuk gerizekalıymış, ıyyy tişörte bak kro, haa bu ayakkabı güzelmiş lan" şeklinde yorumlarda bulunmaktı. Erkekler gelince ise sanki felsefe konuşuyor, evrenin sırlarından bahsediyormuşuz gibi yapardık. Her neyse Ortaköy bu iş için biçilmiş kaftandı. Taksim'de kalabalıktan gözden kaçılabilirdi ama Ortaköy'de meydan genişti. Ne giymişsin, tarz yapıcam diye nasıl saçmalamışsın, saçını Ortaköy'ün iskele babalarından ayırt edilmesini engelleyen hangi yeşil tonuna boyamışsın herkes açıkça görürdü. Er ve şer meydanıydı Ortaköy meydanı. -Yaşlandıkça hikayeyi uzatıyorum farkettin?- Tabii eskide kaldı o günler. Şimdilerde Ortaköy'ün en asilerı aileleri kumpir yerken güvercinleri kovalayan 0-6 yaş grubu çocuklar.

Aradan yıllar geçti teknoloji ve iletişimin şekli değişti. İnternet kıçımıza kaçtı. Eskiden havalı cool görünmek için dışarıda bir tostla harap olan, o soğukta o okul eteğiyle gezicem diye yumurtalıklarını üşüten gençliğin yerini bütün gün evinde oturup bir eli yağda bir eli balda havalı olabilen, sosyal paylaşım alemlerinde gezen gençler aldı. O zamandan bu zamana "Ahh ahh o zevki başka nerde yaşayacağım ki ona buna bakıp ne giyinmiş nasıl mal görünmüş nasıl güzel olmuş yorumlarını nerede yapacağım" diye dertlenirken lookbook kötü günlerin ardından parlak bir güneş gibi doğdu. Şimdilerde en büyük eğlence siteye girip hiç bitmeyen aşağı hareketiyle kendi tarzını ortaya koyan ya da bazı koyduğunu sanan bebelere bakmak. Üstelik eskiden uzaktan tanıma teknolojisi olmadığından dedikodusunu yaptığın kişinin kim olduğunu da bilmezdin. Şimdi lookbook sayesinde salladığın kişi; kaç yaşında, adı ne, işi ne, nerede yaşıyor biliyorsunda. Ona göre sallıyorsun. Vay italyan cillobu, vay fransız kaltağı, ingiliz beyaz peyniri gibi yorumlarla international hasetlenebiliyorsun.

Gerçi çoğu hipster, aralarda avrupa varroşşunada rastlanabilen sitede fotoğrafını upload eden tiplerin yarısı özgür ruh, diğer yarısı dreamer, yarısı gökkuşağında yaşıyor yarısı bilinmeyen bir yerde ya da hiçbiryerde. Böyle modadan anlayan böyle asi bir gençlik var lookbook'ta. Olayın siteye o gün ki kıyafetini havalı bir fotoğraf ve cümleyle anlatmakta gizli. Ne kadar beğenildiğini de anında görebilmen yine teknolojinin sana bahşettiği fevkaladenin fevkinde bir durum. O kadar giyindin. Hoop 20 like aldın. Bir daha lookbook içine çıkamazsın. Bi tişörtün altına jean çektin 1098 like aldın. İkonsun, bi denesin. Böyle heyecan dolu bir ortam. Ancak arada moda kurbanlarına rastlamak da mümkün. Koskoca adam olmuşsun mesela kırmızı siyah çizgili çorap altına kösele ayakkabı, üstüne kareli şort, üstüne kemik gözlük kazak üstü askı, üstüne dreamer'sın, rainbow'da yaşıyosun. Hipsterlık uğruna, farklılık uğruna sosyal hayatını bitiren gençlerin dramı arada içimi burkmuyor değil.

Mesela yukarıda 8 yaşında olup gelecekte oturduğunu söyleyen garip bir sarışın japon arkadaşımız var. Kolyeyi geçen yıl İstanbul Modern'in hediyelik bölümünden almış ama.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

bu yazımızı okumanı istiyoruz!


Bugün Türkiye'nin %68'i kendini bişe sanıyor, bunu biliyor muydunuz? Bilmiyor olmanız mümkün değil. Çünkü siz de günlük hayatınızda günde en az bir kez kendini bişe sanan biriyle karşılaşmış olmalısınız. Mesela ben bugün karşılaştım.

Bugün son derece sıcak olan hava beynimi önden başlayarak eritmişken doktor kontrolüne saatinde varmış olmanın sevincini yaşadım. İçeri girdim bir serinlik bastı tabi klimadan. O da sevincime cila oldu. Sonra doktorumla karşı karşıya geldik. "Nasılsın?" diye sordu. "İyiyim siz nasılsınız?" dedim. "İyiyiz" dedi. "Allah allah" dedim "sınız" diye sorunca şaka yaptı heralde. Sonra dize baktı "iyi çok güzel" falan dedi. Yine röntgen üzerinden "şurdan girildi şurdan enjekte edildi belli bile olmuyor gayet iyi" gibi anlamlandıramadığım açıklamalarda bulundu. "Peki halay çekebilecek miyim doktor bey?" dedim. "Yok iyi gidiyor ama ilk aşamada fazla ağırlık vermeni istemiyoruz." dedi. "İstemiyoruz derken?" dedim. İçimden tabi. Deli mi diye test etmek için bi soru daha sordum. "Peki ne yapsam iyi gelir?" dedim. "Yüzmeni istiyoruz." dedi. İyi de kim kim istiyorsunuz? Sen ve kim? Ben ve hayal arkadaşım uyluk. Deli olduğum için hayal arkadaşım var. Ortapedist olduğum için de adını uyluk mu koydum.

Sonra anladım ki bu cerrahımızda da god kompleks var -dağlara taşlara-. Hani biz ol dedik, biz gökyüzünü 5 günde yarattık gibi birşey. Haaa dedim vay deli. Hem milyarları götür hem kendini birşey san.

Bunların bir de pompa kompleksi çeşidi var. God komplekse girecek kadar başarıları olmayan ortalama düzeyde bir insan olmasına rağmen kendini bişe sananı. 'Ay şekerim en iyisini ben yaparım'dan, en güzelini ben yerim'e herşeyin eni. En çok o çalışır, en çok o gezer, bırakın İstanbul'u tüm Avrupa'daki en iyi restornları o bilir. O şirketine milyon dolarlar kazandırır. Onun donu en güzelidir.

Ve işin garibi her türlü deliyle dalga geçmeyi kendine amaç edinmiş toplum bu delilerin her dediğini ağzı açık dinler. Sadece bir kısım ezik - ezik kimdir bir başka zaman açıklayacağım- iyi de bu adam sadece pompalıyor bi numarası yok aslında aymasına varsa da kendi sessizliğinde boğulur.

Yazıda geçen delilerin gerçek kişilerle alakası ilgisi yoktur. Götümden uydurdum.
Fotoğrafa gelince internette deli ararken bir deliyürek fotoşop harikasına rastladım ki tek başına olay olur. Gözlerin Kenan İmirzalıoğlu olması, aradaki at araba silah...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

evet dediniz ve demokrasiyi kaybettiniz


Geçmiş yazıları okuyan gözlerinden öptüğüm takipçiler bilir, düğün kaçırmam. Şimdiye kadar da ülkemize ait her türlü yöre, insan, yarı insan düğününe katıldım. Bu düğünler arasında en eğlendiklerimden biri ordu evinde katıldığım pek yüksek rütbeli paşaların bulunduğu kararında eğlenilen düğündü. Önceden aldığım bilgi doğrultusunda düğüne dümdüz siyah elbisemi altına siyah 01 numara ince çorabımı, siyah kararında topuklu ayakkabılarımı giyinip, tektaşımı ve tamturumu takıp kararında makyajımı yaparak katıldım. Herkes tarafından çok beğenildim ve tam kararında bulundum.

Tabi düğünde herşey gibi eğlence de tam kararındaydı. Sahneye tam kararında güzel sesli bir kız çıktı. Ne arabesk, ne türkü, ne pop arada kalan kararında şarkılar söyledi. Kadınlar son derece kararında göbek attı. Hiç öyle aşırıya kaçan bir kıvırma, bir göbek dansı, bir coşku olmadı. Tam coşulacakken müzik bitti. Sonra diğer düğünlerden farklı olarak vals tadında danslar edildi. Ama en güzel yeri en yüksek rütbeli paşamızın sahneye çıkıp ilk turu attıktan sonra hafif göz işreti çakıp diğerlerini sahneye davet etmesiydi. Sonra işte rütbe sırasına göre eşini alan sahnede bir süre kararında oynadı. Jölelendiğine iyiden iyiye inandığım paşa kaşlarının çatık olmadığı keyifli ve ilginç bir deneyimdi.

O gün gelinle damat akşamına fazla dillemeden kararında sevişir diye düşünmüştüm. Bizde bu kadar baskı varsa konuklar olarak, akşamına mümkün değil o kuşun kalkması, o kasların açılması çünkü.

Bugün okuduğum bir haberde de benzer bir durum yaşanmış. CHP'li Buca Belediye Başkanı'nın oğlunun nikahını Deniz Baykal kıymış. Hayırlı olsun. Ancak uzun süredir devam eden evlilik hazırlıklarının ardından içinden gelen bir evet çekmek isteyen gelin ve damat nikahın referandum öncesine denk gelmesiyle "kabul ediyor musunuz?" sorusuna ayıp kaçar diye 'evet' dememiş, "kabul ediyorum" diye cevap vermiş. Çift evet kelimesini hayatından çıkarmış.

Şaka mı? Değil. Yaa atma götten diyenler için link aşaada.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1012657&Date=09.08.2010&CategoryID=77

6 Ağustos 2010 Cuma

gösterip vermendes



Son bir haftadır çok komikmiş gibi dolaşan bu videodan sonra Eva Mendes, sen güzel bir ikrah yazısını fazlasıyla hakettin. Zaten gereksiz bir şöhretin ve erkeklerin sarışınların yanında esmerde düdükleyelim yancı fantezilerine aletken bir de böyle hiç komik olmayan espri anlayışınla kara listeye yazılacak esmer ama aptal kadınlar listesinde yükselişe geçtin.

Neymiş ortalığa Eva Mendes'in sex kaseti çıktı diye haber salınmış da, youtube'da bilmem kaç tık almış da, herkes hemen koşmuş da, halbuki sex tape derken o banttan bahsediyormuş. Ayyy o gün Eva nasıl komik nasıl komiiik. Espriler havalarda uçuşuyor. Güldük güldük güldük, gül gül öldük yaaa.

Videoya sütyen giymeden çıkmayı biliyorsun ama. Böyle hafif bıngıl bıngıl sallandıra sallandıra yürüyüp göğüs uçlarını hafiften belli etmek seks kasetinin internete düşmesinden daha iyi çünkü. Üstelik ilkokul seviyesindeki espriyi bile prompter'dan okumuşsun. Gözlerin felfecir okuyormuş gibi.

Yemezler Mendes hanım. Bu gösterip vermeyen namuslu ama seks kasetleri çıkmış kadınlarla da inceden dalga geçecek kadar zeki mahalle kızı ayaklarıyla bir yere varamazsın. Gösterip vermemek gösterip vermekten daha günahtır. Ayrıca senin içinde nasıl bir şellafe olduğu cümcük ağzından belli.

İnternete seks kasedi düşmüş bütün kadınlarla birlikte kınıyorum seni. Düşmüşün yanındayız. Sahtekar pezevenk gösteren ama vermeyen mendeslere karşıyız!

bir kedi yeter!


Benim oturamadığım kucakta kimse oturmasın!

5 Ağustos 2010 Perşembe

yemekteyiz


Sonucunu merakla beklediğimiz yemekteyiz programının birincisi belli oldu. Yemek boyunca sunulan menüden mutfağın temizliğine ince eleyip sık dokuyan misafirlerin gerginliği dikkat çekti. Genele bakıldığında güzel olarak değerlendirilen menüde orgeneralin balyoz duruşmasından dönene kadar soğuması ve sofraya soğuk gelmesi başbakan ve cumhurbaşkanının not kırmasına neden oldu. Başbakan "Menü özenle hazırlanmıştı, masa düzeni nizamiydi ancak bir yerde sorun çıktı, bana göre önümüze getirilen orgeneral hem damak tadımıza göre pişmemişti hem de soğuktu, seçim olarak yanlıştı. Bu nedenle notum 2" dedi.

Miafirlerini ağırlayan yaş ise; "Aslında biz spesiyal olarak darbe yapmayı planlıyorduk. Ancak gerek ülkede gerek ortadoğu'da havanın çok sıcak olması nedeniyle ağır kaçacağını düşündük. Bir de menünün daha önce tahmin edilmesi sürprizini kaçırdı. Bu nedenle misafirlerimizin damak tadına da uygun bir menü hazırladık. Başbakan menüde orgenarali beğenmedi. Ama zaten şaşırmadık önceki yarışmalardan bir yerden sorun çıkaracağını tahmin ediyorduk. "Neden sofraya soğuk geldi?" dedi. "Balyoz soruşturmasından gelene kadar soğudu" dedik. Ama önemli değil. Herkesin damak tadına hitap eden doyurucu bir menümüzün olduğunu düşünüyorum." açıklamasında bulundu.

İki tarafında yemekten çok iyi anladığı zorlu yarışma milyonları ekrana kitlerken, milyonlar yine ortada ne döndüğünü anlayamamanın yanında sıcaktan bunaldı.

3 Ağustos 2010 Salı

hokka hokka anadolu


Bu video orda burda geziniyor. İzlemeyenler için amme hizmeti olarak koyuyorum. İlk izlediğimde digging afrika dansı videosuna şaşırdığım kadar şaşırmadım açıkçası. Orda 1.50'lik afrikalının, damperli kamyon gibi kadına çüküyle atlaması figürü daha bir şaşırtmıştı. Ya da her akşam FlashTV izlediğim için hiçbir şeye şaşırmıyor da olabilirim. Köçekleri kaçırmıyorum hiç. İlk izlediğimden son izlediğime şaşırma algı eşiğim bayaa düştü.

Karı oynatmıcaz diye köçeklik müessesesini icad edip, etek giyip yılan gibi kıvrılan erkek topluluğu, ibnelik en birinci günahtır diyip köy meclisinde türkü söyleyeceğiz ayağına birbirini de domaltır, olabilir.

Ama yine de Anadolu'nun taşına toprağına kurban olanlar bu oyunu tüm dünyaya bir açıklasın. Sen çok eskilere dayanan bir oyunumuz var bizim diye gencecik çocuğu ortada domalt biiir hokkaa ikii hokkaa üüüç hokkaa diyip temsili çökert.

Bu Anadolu'dan görüntüler programımızı bir fıkrayla kapatmak istiyorum.

İdris demiş ki; "Ula Temel İzlanda başbakanı eşcinsel evlilik yapmış. Avrupalı'nın gelişmişliğine bak yaw. O yüzden biz AB'ye giremiyruk."

Temel cevabı patlatmış; "Ula İdris o da bişe midur? Biz o kadar gelişmişiz ki her akşam çayımızı içip herkesin ortasında domaltıp birbirimizi sikiyoruz da. Avrupa Birliği'ne de ihtiyacımız yoktur."

He diğer yandan Türkiye bir özgürlükler ülkesidir. Herkes istediğine bir hokka iki hokka