17 Ağustos 2010 Salı

rainbow'un içinden bir dreamer


Ramazan dolayısıyla sizlere eski ramazanlardan bahsetmek isterdim ama şimdikiyle bir farkı olmadığından eski Ortaköy'den ve yeni lookbook'tan bahsetmeye karar verdim.

Bundan yıllar önce, kafamda bir gün beyaz saçların olacağını hayal bile edemezken ve hatta ve hatta acaba 25 yaşımı görecek miyim gibi emo soruları kendime sorduğum yaşlarda kankamla birlikte grungeından metalcisine, vampirinden punkına herkesin cami önünde içki içince asilikte level atladığını sandığı Ortaköy'de bir götümlük yer bulduğumuz noktaya çömerdik. Nasıl oluyorsa şimdi hiç bilmiyorum; bir tost, atıyorum bir ekmek arasıyla geçen o günlerin tek amacı gelen geçeni süzmek "Aa o mal ne giyinmiş, bu kız ne takmış, bu çocuk gerizekalıymış, ıyyy tişörte bak kro, haa bu ayakkabı güzelmiş lan" şeklinde yorumlarda bulunmaktı. Erkekler gelince ise sanki felsefe konuşuyor, evrenin sırlarından bahsediyormuşuz gibi yapardık. Her neyse Ortaköy bu iş için biçilmiş kaftandı. Taksim'de kalabalıktan gözden kaçılabilirdi ama Ortaköy'de meydan genişti. Ne giymişsin, tarz yapıcam diye nasıl saçmalamışsın, saçını Ortaköy'ün iskele babalarından ayırt edilmesini engelleyen hangi yeşil tonuna boyamışsın herkes açıkça görürdü. Er ve şer meydanıydı Ortaköy meydanı. -Yaşlandıkça hikayeyi uzatıyorum farkettin?- Tabii eskide kaldı o günler. Şimdilerde Ortaköy'ün en asilerı aileleri kumpir yerken güvercinleri kovalayan 0-6 yaş grubu çocuklar.

Aradan yıllar geçti teknoloji ve iletişimin şekli değişti. İnternet kıçımıza kaçtı. Eskiden havalı cool görünmek için dışarıda bir tostla harap olan, o soğukta o okul eteğiyle gezicem diye yumurtalıklarını üşüten gençliğin yerini bütün gün evinde oturup bir eli yağda bir eli balda havalı olabilen, sosyal paylaşım alemlerinde gezen gençler aldı. O zamandan bu zamana "Ahh ahh o zevki başka nerde yaşayacağım ki ona buna bakıp ne giyinmiş nasıl mal görünmüş nasıl güzel olmuş yorumlarını nerede yapacağım" diye dertlenirken lookbook kötü günlerin ardından parlak bir güneş gibi doğdu. Şimdilerde en büyük eğlence siteye girip hiç bitmeyen aşağı hareketiyle kendi tarzını ortaya koyan ya da bazı koyduğunu sanan bebelere bakmak. Üstelik eskiden uzaktan tanıma teknolojisi olmadığından dedikodusunu yaptığın kişinin kim olduğunu da bilmezdin. Şimdi lookbook sayesinde salladığın kişi; kaç yaşında, adı ne, işi ne, nerede yaşıyor biliyorsunda. Ona göre sallıyorsun. Vay italyan cillobu, vay fransız kaltağı, ingiliz beyaz peyniri gibi yorumlarla international hasetlenebiliyorsun.

Gerçi çoğu hipster, aralarda avrupa varroşşunada rastlanabilen sitede fotoğrafını upload eden tiplerin yarısı özgür ruh, diğer yarısı dreamer, yarısı gökkuşağında yaşıyor yarısı bilinmeyen bir yerde ya da hiçbiryerde. Böyle modadan anlayan böyle asi bir gençlik var lookbook'ta. Olayın siteye o gün ki kıyafetini havalı bir fotoğraf ve cümleyle anlatmakta gizli. Ne kadar beğenildiğini de anında görebilmen yine teknolojinin sana bahşettiği fevkaladenin fevkinde bir durum. O kadar giyindin. Hoop 20 like aldın. Bir daha lookbook içine çıkamazsın. Bi tişörtün altına jean çektin 1098 like aldın. İkonsun, bi denesin. Böyle heyecan dolu bir ortam. Ancak arada moda kurbanlarına rastlamak da mümkün. Koskoca adam olmuşsun mesela kırmızı siyah çizgili çorap altına kösele ayakkabı, üstüne kareli şort, üstüne kemik gözlük kazak üstü askı, üstüne dreamer'sın, rainbow'da yaşıyosun. Hipsterlık uğruna, farklılık uğruna sosyal hayatını bitiren gençlerin dramı arada içimi burkmuyor değil.

Mesela yukarıda 8 yaşında olup gelecekte oturduğunu söyleyen garip bir sarışın japon arkadaşımız var. Kolyeyi geçen yıl İstanbul Modern'in hediyelik bölümünden almış ama.

3 yorum:

  1. ERgen olmakta çok kolay oldu adlı kitabınızdan bi sayfa okudunuz

    YanıtlaSil
  2. ben de okan bayülgen bunu nerden arakladı diyordum :)
    http://www.kingodisco.com/kingostayla/

    YanıtlaSil
  3. karı-kız ayağına ortama gireyim dedim de çok gay var bozar beni.

    YanıtlaSil