28 Eylül 2011 Çarşamba

Önyargıdan kork!


Artık onunla birlikte yaşayacağın bir hastalıkla karşılaştığında, hastalık vücudunun neresinde olursa olsun once kalbinin tam ortasına büyük bir acı yerleşiyor. Hayatının bir daha hiç eskisi gibi olmayacağını, tüm görüp göreceğinin bu kadar olduğunu düşünüyorsun. Doktorlar görevlerini son derece normal bir iş gibi yaparken sen onun her bir mimiğinden bir anlam çıkarmaya çalışıyorsun. Mesela uzaklara bakış atarsa doktorun “eyvah sıçtık çok kötü birşey gördü galiba” diyosun, için sıkışıyor ağzından çıkacak cümleyi beklerken zaman yavaşlıyor. Halbuki o sırada doktorun o akşam evde ne pişirsem acaba diye düşünüyor olabilir. Sonra gözü dalmış misafir gelecek olabilir. Ama bu sana hiçbirşey ifade etmiyor. Dünya tamamen senin hayatın etrafında dönüyormuş gibi korkunç bir hisse kapılıyorsun.

Sonra tetkikler, testler, hemşirelerle kanka olmalar, doktora kazak örmeler başlıyor. Sonra derin araştırmalar –bazen derin olmayan araştırmalar- sonrasında deniyor ki; artık hastasın bunlara bunlara dikkat edeceksin. Tamam diyorsun, hepsine dikkat edeceğim, kendimi iyi hissedeceğim. Bir sure inanılmaz bir gazla yaşıyorsun. İneğin hemen sütünden sıkılmış sütten içiyor, balını arının neredeyse kıçından sıkıp ekmeğine sürüyorsun. Etraftaki panik havası normalleşiyor, hastalığında normalleşiyor ama sen hep birgün başıma çok kötü birşey gelebilir korkusuyla yaşıyorsun. Aslında her zaman gelebilir biliyorsun. Yaşadığın ortam zaten şaka gibi olduğundan zaten günü şansa bitiriyorsun. Ama o hastalığın her an boka sarabilir korkusu seni içten içe kemiriyor hastalıktan çok önce.

Sonra aradan zaman geçiyor, sorguluyorsun. Herkes koşup eğlenirken, sabahlara kadar o parti senin bu klab benim manitacılık yaparken ben neden yoruluyorum diyorsun, daha da yoruluyorsun. Neden ben diyorsun? Ben iyi bir insanım halbuki, kimseye bir suçum, hatam olmadı diyip evrenden ya da inançlıysan tanrıdan hesap istiyorsun. Çok kötü kalpli birini gördüğünde neden o değil mesela ben diyorsun. Kendine yakışmamış fırfırlı bir elbiseyle çok havalı görünmen gereken bir partideymişsin gibi hissediyorsun. Çıkarsan çıkaramazsın, partiden çıkamazsın.

Sonra birgün elinden biri tutuyor ya da birinin eli yanlışlıkla eline çarpıyor ya da yüzüne biri gülüyor. Sana aslında hastalıktan korkmaman gerektiğini tüm bunları yenebileceğini, hayatta aslında aldığın her nefesin çok değerli olduğunu söylüyor. Ya da söylemiyor sen bunu duymak istiyorsun, buna hazır oluyorsun, kendi kendine söylüyorsun. İyi olmak için bahane arıyorsun. Yeneceğim diyorsun, yenemeyecek gibiysen onunla iyi anlaşma yoluna gidiyorsun. Hayatına devam etmek istiyorsun. Diğer herkes gibi hayat aksın istiyorsun. Hep farklı olmak istersin ya, hiç farklı olmak istemiyorsun. Herkes gibi olmak istiyorsun. Herkes gibi görünmek, görülmek istiyorsun. Kimse sana hasta demesin istiyorsun.

Bu yüzden kızlar bana Sorumlublog projesi altında HIV (Human Immunodeficiency Virüs - İnsan Bağışık Yetmezliği Virüsü) hakkında bilgi vemek amaçlı bir işe kalkışacağımızı söylediğinde size öncelikle hastalık hissini anlatayım dedim. İşe sadece bir hastalığa yakalandığınızda nelerle başa çıkmanız gerektiğinden bahsederek başladım ki, hakkında bilinen yanlışlarla şehir efsanelerine konu olan, ahlaki değer yargılamalarını bir kambur gibi sırtında taşıyan HIV/AIDS ile yaşayanların, yükünü anlayın istedim. Bu yüzden alttaki başlığı büyük harflerle söyledim:

HIV BİR ARADA YAŞAMAYA ENGEL DEĞİL! HIV POZİTİFLERDEN KORKMA!

Üzerime düşen mesajlarımı okuyan herkes etrafıyla paylaşsın, daha fazla HIV ile yaşayan insan önyargıların altında ezilerek yaşamasın diye aşağıya kalın harflerle yazdım:

HIV dış ortamda oksijen ve güneş ile temas ettiğinde uzun süre yaşamıyor.
Kanın miktarına göre dış ortamda saniyeler, en fazla dakikalar içinde HIV ölüyör.
Virüsün kan yoluyla bulaşması için ancak kanyolu (ortak enjeksiyon, kan nakli vb) gerekiyor.

Üstelik HIV/AIDS çözümsüz değil! 1996’dan bu yana tedavisi yapılabiliyor!


Lütfen siz de herkese tüm bunları büyük ve kalın harflerle anlatın. Anlatın ki yaşanabilecek çok değerli bir hayat sadece önyargılarımız ve cehaletimiz yüzünden AIDS ile yaşayan bir hastanın elinden alınmasın. Kimse almasın.

Anlatalım ki HIV/AIDS ile yaşayan herkes, “herkes gibi olma”nın keyfini yaşasın.

Destek olan herkese şimdiden teşekkürler.

Ve projenin fotoğraflarını çeken Dilan Bozyel, ana sponsor M.A.C ve proje ortağımız Pozitif Yaşam Derneği’ne de tabii.

HIV/AIDS hakkında en doğru bilgi için: http://pozitifyasam.org/


Ha bir de sen nereden bilirsin ki hastalık psikolojisini atgotten götünden mi atıyorsun diyeceksen, atmıyorum. Dört yıldır Crohn’umla beş taş oynuyorum. Onunla yaşamaya alışırken yaşadıklarımdan feyz alarak aşağı yukarı bir çıkarımda bulunuyorum. –Yanlış hissetmişsin biz hiç böyle hissetmedik diye beni dava edecek kronik rahatsızlıkları olanlar derneği falan varsa şimdiden sori.- Ve en çok şunu biliyorum ki tüm bu yaşadıklarımın en önemli kısmını son bölüm oluşturuyor. Hani şu yukarda kalınla işaretlediğim bölüm. Herkes gibi yaşamak istemek bölümü.

6 yorum:

  1. Cok guzel bir proje olmus ellerinize saglik, umarim kisa surede cok sayida kisiye ulasir ve amacini bulur.

    YanıtlaSil
  2. Başa gelmedikçe, görmezden gelinir bazı şeyler... Yokmuş gibi davranılır.
    Bir yerlerde birilerinin canı yanar, hayatı zehir olur umursanmaz.

    Projeye katkısı olan herkesi tebrik ediyorum.

    YanıtlaSil
  3. helal olsun, güzel anlatmışsın. şunu gördüm ben de eklemeden geçmeyeyim:

    http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/18857670.asp

    YanıtlaSil
  4. Timsah İstimarına son.

    Evliya Çelebi'yi kınıyoruz.

    http://www.eksisozluk.com/show.asp?dbbk=1&t=timsah%20sikmek

    YanıtlaSil
  5. Aha simdi kedili post gonderecek...

    YanıtlaSil
  6. aha da geldi.

    YanıtlaSil