22 Ocak 2018 Pazartesi

Pardon siz kim köpeksiniz!


Hello sevgili arkadaşlarım. Nasılsınız? Umarım siz de kış depresyonundan yastıklarınızı avuçlamıyor, orada burada buğulu camlara 'I Don't Belong Here' yazmıyorsunuzdur.

Kesin yazıyorsunuz.

O halde verelim mi coşkuyu? Hayata hep birlikte ikrah edelim mi? Linç edelim mi birilerini? Azına azına vuralım mı sevmediklerimizin? HEPSİNE BELA OKUYALIM MI!!!

Eveeeeeeetttt!!! (Ağzınız köpüklü köpüklü bağırıyorsunuz, duyuyorum. Ya da delilik geldi, tam bilemiyorum. Çünkü I DON'T BELONG HERE!!!)

Evet tabii yaa. Çünkü biz naif insanlar bu hayata tutunmak için aşırı çaba sarfederken bir de bu kaba insanların düşüncesiz bencil kaprislerini çekip, saygısızlıklarını sineye çekmek zorunda değiliz. Ha sorsan o da çok naif. Bu hayattan çok çekiyor, bu ülkeden çok çekiyor. Ooo bebeyim yaa Ortadoğu'ya sıkışmış bir aydın olmanın buhranıyla, dandik Türk filmi disko sahnelerine benzeyen partilerde kokoları çekerek başa çıkmaya çalışıyor. Onu da helal parayla değil, onun bunun hakkını gaspederek satın alıyor zaten. Zenginlikten değil yani. Tıpkı o hakir gördüğü mahalle delikanlısının yaptığı gibi çocuğunun, karısının, yıllardır zam yapmadığı çalışanın rızkıyla alıyor. Ama onun başa çıkması gereken varoluşsal problemleri var.

Aslında, özünde saygısız bir yavşak. Sadece buhranlı bir yavşak.

Şimdi bu yavşağı bir kenara koyun. Türevini alıcaz.

Geçtiğimiz 3 yıl içinde sanırım 5 ev değiştirdik artık saymıyorum. Göçebeliğe geçtik biz gibi düşünüyorum. Bir yandan da yerleşik hayata geçelim de artık bi götümüz koltuk izi yapsın istiyorum. Bu nedenle de semtten hep geçerken gördüğümüz ve 'Aa ne güzel ev yaa' dediğimiz evin kiralık olduğunu duyunca hiç düşünmedik, kol saatlerimizi satıp o daireyi tuttuk. Tutmadan ev sahibini bir aradım tabii ki adettendir, hani 50 lira düşerse kedilere kaliteli mama almaya devam ederiz, kreşe yazdırabiliriz falan diye düşünerekten. Miniğin ısırma huyu çıktı çünkü, double trouble. Neyse aradım efenim 'Merhaba da, biz evi beğendik de, aman da ne güzel kirası yenir bir daire maşallah' falan konuşuyorum. Adam aşırı kibar ama ölüyor gerçek bir Beyoğlu beyefendisi. Ancak gel gör ki ben meramımı söyleyemeden bu başladı mı 'Ben eski kiracımı çok severdim. Şöyle iyi kiracıydı böyle harika bi insandı. Ülkenin durumu malum yurtdışına çıkmak zorunda kaldılar. (Sanki siyasi suçlu gtk, sikinin keyfine göçmüş işte.) Yoksa hayatta bırakmazdım.' falan. Adam eski kiracısıyla dövdü beni. Dolayısıyla ben de eski kiracı kadar iyi bir kiracı olabilmek adına hemen pozisyon aldım. 'Neyse parası veririz yani sonuçta biz de iyi kiracıyız. Her ay size çalışırız gıkımız da çıkmaz. Eski ev sahibimizin akan evine 2 ay fazladan kira vermiş kiracıyız biz. Sizi madur etmeyiz el üstünde tutarız dedim. Ayrıca yurtdışı olmasa da biz de ülkenin durumundan dolayı Ege'ye göç ettik.' dedim. Altta kalacak değilim.

O konu öyle geçti. 'Yalnız' dedim 'Merkezi ısıtma yaz kış sanırım.' Bakın artık soru sormuyorum. Yazın bizi güneşin ısıtması umrumda değil. Çünkü o yurtdışında giden kiracıdan daha iyi bir kiracıyım. Beyefendi dedi ki 'Organik kömür yakıyoruz biz. O nedenle biraz pahalı.' Ben organik kömür mü varmış, tezek o be diye düşünürken, 'Kullandığımız kömürün çevreye zararı yok yani!' dedi. Güzel... Güzel yani ne diyim... Sonuçta küresel ısınma diye bir şey var. Kutuplarda buzun üstündeki kutup ayısı... Yeter ki küresel ısınmasın, biz ısınmaya yaz kış aynı parayı veririz.

Telefonu kapattığımda bir şeylerin yanlış gittiğini anlamıştım ama çok kafam da karışıktı. Eski ev sahibi 'Ben evime geçicem, oturduğum evimin yanında kentsel dönüşüm başladı sesten rahatsız oluyorum, bu ay çıkın.' demişti. Tabii iki evim olsa ben de salonumu değiştirir gibi evimi değiştirebilirim. Hakkı yani kadının diyip çıkmak zorunda kaldık. İşte öyle böyle derken, madem organik kömür, bu evi tuttuk biz.

Yaaaa medeniyete gelin arkadaşlar. Benden önceki kiracı yurtdışına taşınmış, kömürüm organik, ayağımı dışarıya atıyorum tepeden ısıtmalı kafelerde beynimi haşlayabiliyorum. Semti doğru seçersen İstanbul'da yaşamak çok da zor değil.

O zaman varoluşsal problemlerimizi semt ruhuna uygun bir şekilde yaşamayalım mı? Yaşayalım tabii. Sanat, edebiyat, hayatın anlamı, deprasyon, 40 yaş krizinin dört bir yanda çılgınca yaşandığı bir ortam. Buna değer.

Ancak geldiğimizden beri üst kattan at koşturması eşliğinde müzik sesleri geliyor tatlı tatlı. Hafta sonları partiliyor gençler. Yumurcaklar. E yani vuhuu sonuçta özgürlük biraz da partilemek değil mi? Sen 40 yaşındasın diye insanlar eğlenmesin mi? Bazı geceler 4'e kadar müzik dinleniliyor ama müziksiz nefes alamayanlar olabilir sonuçta. Ayrıca o koşan at değilmiş, bir Alman Kurdu. Ayyyyy ne tatlı yaaa. Arada ağlıyor falan. Köpek ama normal ağlar yani. Ayrıca sahibi köpekten daha çok ayaklarını yere vurarak geziyor evde. Ama bunlar hep asilik, dışavurum. Yılbaşından bir gün sonra evde yılbaşı partisi verdiler mesela. Gece 4'e kadar her saat başı ondan geriye saydılar. Yaa ne güzel eğlendiler, güzel şaka, aferin.

Bunlar iki kişi mi? Çünkü bayağı insan yürüyor ayaklarını vura vura. İçeri girerlerken gördüm ki iki kişiler ve üstelik genco falan da değiller. Aynı yaştayızdır, net! Bak her gece partiliyorlar ama ne güzel. Ama her gün partilemeseler keşke ya çünkü uyumak istiyoruz şu an.

3 ay içerisinde kendime hep bu cümleleri kurdum. Olur, geçer, herhalde bugün kötü bir gününde, herhalde bugün iyi bir gününde, herhalde bugün misafirleri var. Ancak bu duygu olumlamalar bir süre sonra ya sabır çekmeye döndü tabii. Yine dine döndük...

Artık geçtiğimiz gece saat 3'te dünyanın en tatlı yüzünü takınıp yukarıya çıktım. Kapı açıldı iki tane sakallı sorgulayıcı gözlerle bana bakıyor. Biri kurdu tutuyor ama bence kurt da çok mutsuz. 'Help me!' diyor gözleriyle. Neyse dedim ki 'Merhabaaaaaaaaaaaaa (samimiyetsiz uzatış) ben alt komşunuzum adım atgotten memnun oldum.' Sakallılardan evin sahibi olanı benim kadar samimiyetsiz, son derece teatral tok sesli karşılamasıyla 'Merhaba' dedikten sonra hemen müziğe koşup sesi kapattı. Dedim ki 'Ya biz geleli 3 ay oldu aşağıya bir süredir de müzik ve diğer sesler için sizi sıkmamak için çabalıyorum.' Çocuk sözümü kesti aynı teatral çıkışla 'Aaa öyle mi ben bu derece rahatsız olduğunuzu bilmiyordum.' dedi. Ben de işte 'Ben de çok rahatsız değilim de işte saat 3 olmasa yine sorun değil.' dedim. Hani bi noktaya kadar eğlen coş demek istiyorum. 'Neyse rahatsız ettim kusura bakmayın.' dedim tam gidicem, sakallı şöyle dedi:

'Ben tam 8 yıldır burada oturuyorum ve ilk defa böyle bir şikayet alıyorum... Daha dikkatli olucam.'

Bunu söylerken o teatral ifade yoktu suratında. Çünkü o kibar görüntüsünün altındaki seda sayyan, mahalle çirkefi ağır çekimde 'hoooşşşttt sen kim köpek' dedi adeta. Çeliktepeliyim, nerede olsa tanırım.

İndim aşağıya ve sessizlikte uyumanın ne kadar güzel bi şey olduğunu düşünerek yatağa yattım ki aradan 10 dakika geçtikten sonra müziği yeniden açtı. Ama tabii ki modern apartman hayatının gerekliliklerin bilen ve kişisel haklara saygısı olan her birey gibi sesini bir nebze kısmıştı. Ve böylece saat 5'e kadar müzik dinleyebilirdi.

Keşke medeniyet parayla satın alabileceğin bir şey olsa. Hayır paran var alamıyorsun!!! Kömürün bile organiğini yakıyorsun ama bu görgüsüzlükten kurtulamıyorsun. Üst komşun yağlı saç, parlak siyah gözlü hipster kılığına girmiş seda sayyan. Sadece sen kim köpek yerine siz kim köpeksiniz diyor.

Uyumadım tabii, kalktım. Camdan dışarıya baktım, baktım, baktım. Bir dahakine polis çağırırım dedim. Sonra dedim ki çağırmamalısın, polis iyi bir şey değil.

Dışarısı çok soğuk olduğundan ve biz organik kömür yaktığımızdan camlarımız buhar olmuştu ve cama 'I Don't Belong Here' yazıp yatağa geri döndüm.

Bitirirken; üstte seda sayyan, yan binada da ibo oturuyor. Sabah 8'de 'Alooowwwww Osman nabar amına goyim. İyiyim amına goyim napim amına goyim. Nasıl gidiyor amına goyim, he benim de iyi gidiyor amına goyim.' diyip kapıyor. Ardından 'Aloooooowwww Mahmut nabar amına goyim. iyiyim amına goyim napim amına goyim. Nasıl gidiyor amına goyim, he benim de iyi gidiyor amına goyim.' diyip kapıyor. Ardından da Ahmet'i arıyor. Böyle 12'ye kadar konuşuyor. Görevliden öğrendik ki yan binada inşaat işçileri kalıyormuş. Dedik çok ses geliyor bağıra bağıra konuşmasa çok iyi olcak amuğa goyim. O kesildi.

Kesin 'Yan tarafın amuğa goyim.' demiştir ama ekmek parasından falan çekinmiştir. Çünkü bir süredir duymuyoruz amuğa goyim.

Kıssadan hisse; kabasınız, yavşaksınız, terbiyesizsiniz, ilkesizsiniz, yalancısınız. Organik kömür de yaksanız, playlistiniz Selda Bağcan'dan Chopin'e de uzansa da genetik miras hiç ummadığınız bir yerde "hello" diyor.

Ve ben hepinizi mahfedicem. Aksi takdirde deliriyorsun çünkü. Bir arkadaşın akrabası delirmiş, insanlar çok hain, hak, hukuk, adalet derken yanmış kafası. Çok üzüldüm. Allah korusun. Ülkenin doğusunda gerçek organik dertleri olan bir şehirde yaşıyor gerçi. Delirmesen insan değilsin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder