17 Eylül 2017 Pazar

Çok şükür bu yıl da doğduk!


Bugün benim doğum günüm, hem sarhoşum hem yastayım, bir bar taburesi üstünde yumurtalıklarımın kalitesizleştiği yaştayım. Şaka şaka sarhoş değilim çünkü hala içmiyorum ve de yasta da değilim çünkü savaştan kaçarken çocuğum sularda boğulmadı. Ancak yumurtalıklarımın kalitesizleştiği bilimsel bir gerçek. Azalan doğurganlığım kamuya açık bir tartışma konusu.

Yaşa(l)mak böyle bir şey ama yapacak bir şey yok. Her yaşın kendine ait bir geyiği var. Bu geyiklerin toplamından da hayat oluşuyor. Siz de sıkılmadan dinlemeye çalışıyorsunuz. Eğer geyikçi bir insansanız ooo hayat çok güzel. Ancak eğer geyik muhabbetinden hoşlanmıyorsanız azabınızın dolmasını bekliyorsunuz.

Ama yine de çok şükür!

Şükür tabii. Sonuçta yan komuşumuz yazlıkçı geyikçi amcanın torunu olarak da gelebilirdin dünyaya. Hiç silinmeyecek belalı bir genetik kodla doğduğun için 22 saatini ağlayarak geçirebilirdin. Üstelik daha da 2 yaşındasın. Bunun 12'si 22'si 32'si 42'si 92'si var. Hep ağladığın için uzun da yaşarsın. İçine attığın gam yok çünkü. Etrafındakileri sinirden öldürür uzun uzun yaşarsın.

Neyse, bırakalım bir kenara ağlayan gerizekalı çocukları, sabahları bağırarak burnunu ve boğazını temizleyen balgamlı emeklileri, hasbel kader parasıyla cennette tatil yapma şansı yakalamışken arabasından pet şişe fırlatma haddini kendinde bulan ayıyı da kendimize bakalım değil mi?

Aslında bakmasak mı?

Aslında ben tam kendime de bakmak istemiyorum ya. Çok bakınca da deli diyorlar çünkü. Ay bunu neden düşündüm, ay hayat dediğin bu kadar mı, ay onu sorgulayayım bunun derinine ineyim derken piskologluk oluyorsun. Piskolog güzel bir şey gerçi. Ne anlatırsan anlat senin lehine ve yerine düşünen bir beyin daha. Ekstra hafıza gibi bir şey. Kötüleri ona atıyosun sen de sadece iyiler kalıyor. Dosyalar yer kaplamıyor.

O halde kendimize ve balgamlı amcalara bakmazsak nereye bakalım? Instagram'a mı bakalım, Facebook'a mı bakalım? Önce Instagram'a bakalım.

Bakıyoruz evet, kaydırıyoruz aşağıya...

Contemporary... Yunanistan... Kedi köpek (Kalp)... Meryem Üzerli (Takip ediyorum, gözlerinin ayrıklığı hoşuma gidiyor.)... Purolu adam (Bunu çıkarıyim ben ya, prosuyla var etti adam kendini)... Eveeet... Eveeet...

Bir noktaya kadar iyi gidiyordu ama çok sahtekar pezevenk bir tanıdığa gelince bak o kan yine beyne sıçradı. Eskiden bu gibi insanların filmleri çekilirdi. Üstelik o filmleri izleyince de 10 gün kendinize gelemez, insanlardan korkar olurdunuz. E şimdi o kişi arkadaşınız. Kendilerini etrafa oldukça farklı bir şekilde tanıtıp aslında içinde ve ayna karşısında büyük kompleksler ve mutsuzlukla başa çıkmaya çalışan sosyopat karakterlerden bahsediyorum.

Yaa bari bunu bilenler likelamasın. Deliriyor karşımızdaki yavaştan anlamıyor musunuz? Deliyi niye yüreklendiriyosunuz. Ondan sonda partiden partiye koşup, 'En çok BEN EĞLENİYORUM. En güzel yemeği ben yiyorum. En çok ben seyahate çıkıyorum. En klass benim. Hollywood starları gibi yaşıyorum.' demek için iyice hasta ediyor kendini.

Hayır o kadar deneyim işe de yarasa hiç gam çekmeyeceğim. Günün sonunda 200 festivale de gidip, 100 dünya mutfağı tadıp, 700 ülke de gezse zihinsel bir gelişim de yaşamıyor ki. Yine aynı dar bakış, yine aynı fesatlık, fitnelik, aynı küçük hesaplar. Ulan eskiden insanlar yeni bir şey keşfettiğinde kaşif oluyor, kitaplar, şiirler yazıyor, tüm insanlığa çağ atlatıyordu. Bu kadar gezmenin yemenin çıktısı 300 like mı!!!

Neyse ya takmıyoruz bunları, aşağı kaydırmaya devam ediyoruz. Yoksa stories'e mi baksak biraz da.

Arkadaşlar, sadece ekrana bakıp gülümseyen ya da ağzını çeşitli şekillere getirerek video çeken tanıdıklarım var. En az 30 saniye buna bakıyorsun. Birinin karşısına geçip bunu yapsanız hastaneye kaldırılırsınız. Keza yaptığınızda bu. Hastaneye mi kaldıralım sizi. Yolda deli görseniz 'Aaay üstüme işer' diyip kaçarsınız. Hadi bi kere iki kere kafan güzeldi, belki gerçekten delirdiğin bir andı yaptın. Ona kimsenin bir şey diyeceği yok da. Söyleyecek sözün, gösterecek ilginç bir şeyin yoksa niye suratına baktırıyorsun saniyeler boyunca. Bakın, can sıkıntısından kıçını parmaklamak bile daha akıllıca bir eylemdir. Uyarandır, kimseye bir zararı yoktur, kimsenin vaktini çalmaz, belki hayat hakkında yeni bir kapı bile açabilir, kimbilir. Üstelik haber değeri taşır.

Bu ucuz örnekten sonra hemen toparlamak için size bilimsel bir kaç bir şey yazmak isterdim ama yazamayacağım. Sosyal medya zulmünü anlatan milyonlarca makale var. Üşenmeyin açın okuyun.

Instagrama da bakamadık. O halde Facebook'a bakalım.

Evet kaydırıyoruz aşağıya. Ooo faşizm, ooo seksizm, ooo kayınço, aaaa kalp krizi ama iyi dua emojisi, ohhh hayırlı cumalar, çomarlar ve çapulcular... Özet bu ama en azından Instagram'dan iyidir. Herkes daha kendisi. E tabii ortamda anne, baba, teyze, hala var, herkes herkesin ne bok olduğunu biliyor. O teyze o fotonun altına gerçeği yazar çünkü. 'Evladım 3 kuruş maaşınla o hayatı nasıl yaşıyorsun sen!' der çat diye.

Öff neyse ya kendimi önce sosyal medya düşmanı olup sonra da sosyal medya uzmanı olan Okan Bayılgel gibi hissettim.

Tamam o halde elimizde kalanlara bakalım:

Kediye bakmak, denize bakmak, önüne bakmak, tavana bakmak, bi de ayaklara bakmak, manitaya bakmak, sonra bunlar arasında tur bindirmek. Ama düşünmeyeceksin bu bakış esnasında. Düşünmeye başladın mı tadı kaçıyor çünkü. Öyle bakacaksın. İnek gibi.

Doğumgünlerinde alınan kararlardan da almayacaksın. Karar ne ya? Hükümet mi yönetiyorsun, sen kendini ne sanıyorsun?

Şimdi de Gülse Birsel gibi yazmaya mı başladım ne? (Şaka şaka ay lav gülsebirsel'in dişleri)

İnsan yaşlandıkça anlatacağını tam anlatamıyor. O yüzden sazı eline alıyordu da anlamıyorduk demek ki dedeler neneler. Yaşlanmak kafa karışıklığı demek çünkü.

Oysa senle netleşiriz sanmıştım hayat. (Lütfen bunu bir duvara yazıp fotoğrafını Twitter'da paylaşır mısınız?)

Bir dakika ya çok dağıldık arkadaşlar!

Tamam bir dakika ikrah saatimiz sona erdiyse asıl diyeceğimi diyeceğim.

Nasılsınız yaa? Ben hamdolsun, Bodrumlardayım, bütün gün yatıyorum çok afedersiniz. Şaka lan şaka arada çalışıyorum. İçerik üretiyorum. Günümüzün pamuk işçiliği gibi bir şey. Parmaklarınız yamuluyor. Don, atlet gibi önem taşıyan giysilerinizin arkasında elleri yamulan pamuk işçileri vardı ya. İnternet varolsun diye, bütün gün gezerken karşınıza çıkan o anlamsız metinleri ırgat gibi ben yazıyorum. Bir gün kahve sağlığa çok yararlı diyorum, ertesi gün hiç yararlı değil içmeyin diyorum. Kolestrolden Mars'a her şeyi en çok ben biliyorum. Okuyor musunuz da bilmiyorum piçler ama yazıyorum işte ne yapayım şezlong parası.

Arada günler, aylar, yıllar geçiyor, doğumgünleri oluyor. İşte öyle zamanlarda birlik beraberlik olsun istiyorum. Burda gülüp geçtiğimiz günleri özlüyorum. Bir kitap var 5 yıldır duran belki ona başlarım yine diyorum. Sonra diyorum ki yok lan ne kascam kendimi kameraya 30 saniye boyunca baktığım videolar mı çeksem. Gezmeyi sevmeden gezi kanalı açıp youtuber mı olsam. Şehir hayatını reddetmek hakkında atıp mı tutsam. Sonuçta herkes de yer yani. Bunlar da aklımdan geçmiyor değil.

Bu sırada durmadan birileri hala bana çocuk yap diyor. Keşke telkinle hamile kalınabilse. Şimdiye 10'uncuyu doğuruyor olurdum herkes de rahat ederdi. Arada bir o da mantıklı geliyor. İsmini buldum çünkü çocuğun: Yaz. Hem yazının yazı hem de mevsimlerden yaz, çaktınız. Biri ilerde ona 'Seni kalbime Yaz'dım'da der hem romantik olur. Ama işte çocuk ağlaması fobim var. Bir de sabahları kalkamam ben erkenden ruh hastası olurum. Sonra ölürüm falan erken yaşta geride kalır, çok üzülürüm. Sonra efenime söyliyim o da ölecek bir gün. İnsan çok sevdiği birine ölümü armağan eder mi?

Hayırlısını dileyeceksinden girip Freud'dan çıkıyorum. Hayatımın özeti bu. Sonra her şey de bok oluyor tabii.

Bloğa da bakıyorum bu düşünceler kafama saplandığından beri gram da ilerleme kaydetmemişim. Yani aslında bir şeyler oldu ama size anlatamamışım. Çünkü bazen anlatmak iyidir diye düşünüyorum, bazen de sen şimdi niye insanlara bir şeyler anlatmaya çalışıyorsun ki diyorum.

Konsantrasyonum da çok kötü. Mesela yandaki emekli amca haaakkkttt töüüğğğ diye lavaboya tükürünce restart'a basılıyor beynimde. Anlatacaklarımı tekrar yüklemem gerekiyor. Ben nereye gitsem böyle bir tip beni gelip buluyor arkadaşlar. Belki bir 10 yıl sonra bende hakkkttt tüüü diye tükürürüm oraya buraya. Hayat daha dışavurumsal bir hal alır.

O halde deneyip görelim.

Yok yaa yutarım ben onu, tüküremem. Ayıp.

Kusturan son olsun istemezdim ama iyi günde kötü günde beraber olacağımıza söz verdiniz.

(Bu arada bu yazıya doğumgünümde başladım, şimdi bitirdim aradan da 15 gün geçti. O yüzden de saçma sapan. Gereksiz bilgi isterseniz...)







4 Temmuz 2017 Salı

Eski Türküye'yi çok özlüyorum


Bir keresinde patronumla sohbet ediyoruz ama işe yeni başlamışım yani öyle patron neaber yeaa değiliz tam. İşte konuşurken konuşurken konu masonluğa geldi. 'Masonluk nasıl bişe yaa?' dedi biri. Ben de 'Ya bişe diil çiftlik kuralım ete para vermeyelim, birbirimizi si.elim göte para vermeyelim tarzı bişe' dedim. Patron da gülerek 'Yaa benim babam da masondu' dedi. Ben tabii hadi yaa diye kıçıma kaçtım ama bozuntuya vermedim. 'Evet yaa ben de mason bi avukatın yanında çalışmıştım küçükken, yazılarını okumuştum meraklanıp, böyle dünya barışı falan filan' dedim. Güldük geçtik.

İşte eski Türküye böyle bir şeydi. Birinin babasına senin baban da göte para vermemek için neler yapıyo yaa diyince gülüp geçiyorduk. Böyle godoş bir memlekettik.

Ama yeni Türküye nasıl? Böyle değil.

Böyle olmayınca ne oluyor, böyle her bi şeyle bodoslamasına dalga geçen insanları bulmak büyük dert oluyor. Ben de efenim Facebook'ta böyle her bokla sorgusuzca ve terbiyesizce dalga geçilebilen bir iki kapalı gruba üyeyim. Nereden nasıl üye oldum bilmiyorum birileri tavsiye ediyor, oluyorsun. Bazılarında aşırı eğlendim. Her türlü değerle aşırı dalga geçilebilen, adeta küçük south parklar oralar. İşte böyle olduğunu düşündüğüm ve yeni eklendiğim bir grupta takılırken de hava çok sıcak olduğundan ve yapacak da bir işim olmadığından neye salça olsam diye gezerken bir videonun altına aşırı eski komünist şivesiyle yazılmış komik bir yorum gördüm. Altına hiç komik olmayan 'Hala devrimci var mı yeaa, varsa etrafını çevirelim insanlar selfie çektirsin önünde' diye yorum yazdım. Cevap: Semih ve Nuriye devrimcilerdir.

Ben de yavşaklığı hala elden bırakmayaraktan 'Ya haa pardon troçkist olduklarını bilmiyordum' yazdım. Çocuk da 'Yok devrimci yeni bitti.' yazdı. Ben de 'Hiç mi yok' yazdım. Konu burada kapanır diye düşünürken bir kız geldi 'Suruçtakiler devrimcidir, işte çeşitli yerlerde ölenler devrimcidir.' dedi. Altına 'Yıl 2017 profilinde kedi resmi olanlar da -o benim- bir zahmet böyle konulara yorum yapmasınlar' dedi. 'Oturduğunuz yerden taşşaklarınızı yayıyorsunuz kapıya iki su koyup kendinizi bir şey sanıyorsunuz bari saygınız olsun.' dedi. Ben de baktım profil fotosuna böyle instagram filtresi gibi bir şeyle kiss makyajının renklisi gibi bir şey var gözünde. Dedim ki 'Sen de duyarlı olmak için fazla makyajlısın. İzninle kukumu yayıcam şimdi. öpt kıps bay' dedim. -Ama çok eğleniyorum hala- O da 'Ayyy beni fena köşeye sıkıştırdın dahisin gerçekten o makyaj değil msn filtresi' dedi.

Aaaa bir baktım ilkokul 3 kavgası yaşıyoruz. En sevdiğim. Dedim ki 'Arkadaşım konu buralara nasıl geldi bu neyin hırsı kafayı mı yediniz?' Bastım düğmeye göndericem aaa bi baktım gruptan çıkarılmışım. Ben şok!!!

Hayır aslında şok da değil de bir sinir harbi. Eeee hani bizim hiçbir şeye saygımız yoktu burada. Koministe şaka yapılamıyor mu? Ulan dayımın Troçkist arkadaşlarına bu şakayı yapsak pala bıyıklarıyla noel baba gibi hoh hoh hoh diye gülerler. SİZ KİM KÖPEK!!! Yediği kaba pisleyen pis!!! (Şu an tek elimle sivrisinek yakaldım bu arada.)

Ya kardeşim lafa gelince insinlir izgir dişincilirini ifiidi idimiyirlir. Çik biski iltindiyiz. He lafa gelince bir dakika orda dur sen benim inancımı naden saygı göstermiyorsun. O zaman al sana tecrit, al sana güç kullanımı, al sana yallah. E senin o çok dertlendiğin (!) Semih ve Nuriye bu mentaliteden dolayı ölüyor. Sen bunu göremeyecek kadar mal mısın? -Şimdi iki olay birbiriyle kıyaslanır mı diyenler olacak tabii ama o kişiler pc'de sağ üst köşeden mac'de sol üst köşeden dilerlerse çıkabilirler, nolur bir de bunu anlattırmayın-

Herkes mi birbirinin polisi oldu bu memlekette. Herkes mi birer küçük erdoğan.

Bir yerde kendince duyarlı bir şey yazarsın 'hah duyar kasma' şaka yaparsın 'sen benim kutsalımla nasıl dalga geçersin.' Geçerim arkadaşlar, kimseye de soracak değilim.

Bu ülkedeki en açık görüşlü insan o videodaki 'kimsenin giydiğine kimse karışamaz yani' diyen arkadaşmış meğer...

Tövbestafirullah!!!

Eski Türküyeyi çok özlüyorum ya ben. Faşistler faşist olduğunu, demokratlar demokrat olduğunu biliyordu. Yani belki tam bilmiyordu ama biliyormuş gibi yapıyordu. Birinin babasına rahatça götçü diyebiliyordun. İnsanlar batiklerini giyinip, iki dirhem bir çekirdek istiklalde yürüyordu. Kimse en akıllı benim diye diğerinin üstüne atlamıyordu. Akıllı olduğunu göstermek için elinde kitap taşıyordu. Solcu ya da uzun saçlı arkadaşlarımız dayak yiyordu. Toplanıp, dayak atanları kıstırıp onlar da onları dövüyordu. Dayak yiyenle yemeyen belliydi. Dayak yemeyenler ve hiç yiyemeyecek olanlar yiyenlerden daha çok konuşamıyordu dolayısıyla. Söz sahibi olabilmek için kavgaya karışman gerekiyordu.

Sonra bir gün metalci bir arkadaşımla Ortaköy'de dikilirken Sibel Can'ın 'Bu devirde kimse sultan değik hükümdar değil' şarkısı tırrrrık tırrııkk diye aşırı darbuka ritimli çalarken metalci arkadaşım utana sıkıla 'Ulan ben bu şarkıyı sevdim ha insanın içi kaynıyor' dediğinde çok umutlanmıştım gelecek için. Ne güzel insanlar kalıplarını kırıyorlar bir metalci de Sibel Can sevebilir diyip umut dolmuştum.

Nereden bileyim her şeyin boka saracağını.

19 Ocak 2017 Perşembe

Bu yazıyı paylaşıp sadece kendim beğeneceğim!



Selamunaleyküm!

Aradan geçen yıllar içerisinde ülkemizde bir çok deyişiklikler olduğundan artık girişler böyle olacak. Konulara hacı emmi gibi sağ ayakla girip, haminne gibi inşallah, maşallahla çıkacağım. Bloğuma laf edenlere 'Kıskaaanaaaaanlar çatlasın!' ' Beğenmeyen siktirsin gitsin, burda bizim huzurumuzu kimse kaçıramaz' diyip terörist damgası vuracağım. Özgür düşünmemeye çalışıp, göt korkusundan herkesin fikrine de saygı duyacağım. Çünkü kusura bakmayın da sizin gibi bir kaç iyi insan için de habse falan giremem. Sonuçta herkes iyi bir insan. İyi bir insan diye çirkin çocukla sevgili oluyor musunuz? Olmuyorsunuz. O zaman kimse benden bunu beklemesin!

Neyse... Geçtiğimiz gün Facebook'ta gezerken -Artık yaşım gereği sadece FB'da geziyorum.- ayakkabı dağıtılan fakir çocukların sevincini anlatan paylaşımlardan bile daha acıklı bir paylaşımla karşılaştım. Eskilerden bir yerlerden tanıdığım bir çocukcaaz - Artık 45 yaşındaki adamlara da çocukcaaz diyorum. Çünkü yaşlanınca öyle oluyor. Annelerimizin Tarık Akan'a çok yakışıklı çocuk demesi gibi bişe neyse.- tabağının fotoğrafını koyup, işte 'sik sok'tan sonra yemek zamanı!' yazmış. Bunu yazalı nereden baksanız bir 45 dakika olmuuuş.

Veeee...

Şu an bu satırları bile yazarken bile içime kaçıyorum...

FOTOĞRAFI BİR TEK KENDİSİ BEĞENMİŞ!

Mah fol dum...

Fotoğrafa bayaaa çakıldım kaldım. Beyaz bir tabak, birkaç lezzetsiz olduğu ekrandan anlaşılan patates kızartması... Yanında yemeği hazırlayanın kirli su içinden çıkarıp iki kere silkelemek suretiyle suyunu aldığı bir iki yeşillik ve 250 gr et tercihiyle üst düzey yöneticiliğe göz kırpan bir hamburger... Sonra alttaki '1' yazıyla 'Bir' 'Beğeni'... Ve bu beğeninin fotoğrafı paylaşan kişiye ait olduğu gerçeğinin beynimi delip geçişi...

Kendi kendini beğenmişti. Ve 45 dakikadır başka kimse de beğenmemişti...

Peki bunu bize bunu neden yapmıştı?

Neden beğenmişti? Hiç beğeni olmasa daha mı kötüydü? Kendisinin beğenmesi daha büyük bir sosyal intihar değil miydi? Kendine aşırı mı güvenliydi? Yoksa yanlışlıkla mı basmıştı?

Acaba... Bir sistem eleştirisi miydi? Hiçbirinizin beğenisi önemli değil, ben hamburgerimi çok beğeniyorum ve önemli olan da bu! diyip, gündelik hayatımızın rutin anlarının paylaşımının anlamsızlığını bir tokat gibi yüzümüze mi vuruyordu? Küstahça ve zekice dalga mı geçiyordu bizimle? Allahım ne olur öyle olsundu?

Peki ben ne yapmalıydım? Beğenmeli miydim? 2 beğeni, sadece kendisinin beğenmesinden iyi miydi? Yoksa ona acıdığım çok mu belli olurdu? Çünkü hiç bir şeyini beğenmiyorum. Hiç beğenmişliğim yok. Aşırı sıkıcı şeyler paylaşıyor hep.

Bayaa bir düşündüm. Aşağı indim dolandım sörf yaptım. Döndüm yine baktım. 1 beğeni...

Günlerdir beynimin bir köşesinde burukluğunu ve soru işaretlerini taşıyorum. Şimdi yine bakasım geldi de, bakamıyorum, çok üzülüyorum. Ya yine öylece 1 beğeni olarak duruyorsa...

Halbuki ben artık bu gibi şeylere üzülmemek için şehrimi yurdumu terkedip kırsala yerleşmiş bi insanım kardeşim. Benim sinirimi niye bozuyosun. Beni neden üzüyorsun? Benim tek ülküm hangi pazarda hangi salatalığın daha lezzetli ve ucuz olduğunu bulmak artık. Komşuma 'Nevra Hanım bir salatalık aldım yan köyden, burdan kırsam kokusu Van'da duyulur hah hah hah haaaay' diyip şen kahkahalar atmam lazım.

Levrekler geldi mi? Gelmedi. Gelmediyse niye gelmedi? Soğuk olduğu için balık kıyıya gelmemiş olabilir... Burda trend topic listesinde konular bunlar. 1 #levrekgeldimi, 2 #salatalıknerede

Sen niye bana modern insanın çaresizliğini sorgulatıyorsun? Büyük resme bakabilmeyi öğrenmiş bir toplumun ferdiyim nihayetinde. Bunun bir israyil oyunu olduğunu anlamamak için de gerizekalı olmak lazım.

Bu tezimi doğrulayan sayın Stephen Hawking'in bir makalesini de burada paylaşıyorum. Kendisi benim kadar güzel ifade edememiş olsa da fizik alanında yaptığı değerli çalışmalar ve yaşı nedeniyle anlayışla karşılıyorum.

ULAN: Tam da bloğun adını dip çakrası diye değiştirip acaba organik beslenme ve yaşam koçluğu tadında, bunu yemeyin gaz yapar şunu yiyin, burada taş gördüm çok etkilendim tadında yeni yaşam tarzıma uygun bir platforma mı çevirsem diyordum, başıma bu geldi. Napayım? Çevireyim mi dip çakrasına? Birlikte 150 yaşına kadar yaşayıp, dünyaya kazık çakalım mı?