28 Aralık 2009 Pazartesi

al dedi git dedi programını da al git dedi izleyemem ben dedi


Susayım, bayramlık ağzımı açmayayım, hanfendi çizgimden çıkmayayım, çeliktepeli yüzümü çıkarmayayım dedim ama bardağı taşıran son damla damladı dün gece. Televizyonun karşısında anane stil yarım göz uyuklarken bir yandan Okan Bayılgen izliyor idim. Her hafta muhabbetin gerzeğe bağladığı bir anın olmasına alıştım bu programda. Ama neyse ki bugün öyle olmayacak böle bitecek diyordum ki; İstanbul'un babası Bayılgen başladı. 'İşte ben özel bir şirkette çalıştığım için bu konuda çok konuşamıyorum. Doğru olmaz. Ancak bu reklamın -Fiat'ın al dedi git dedi reklamından bahsediliyor- hocalar tarafından tartışılması gerekiyor.' Benim ellerde ve ayaklarda bir uyuşma başladı tabii. Tam neyse bu muhabbet burda bitecek ve sen uykuya dalacaksın sakin ol diye kendimi telkin ederken, telefona son derece hanfendi, cumhuriyetçi, layik, vergisini veren, bilinçli bir hanım bağlandı. 'Okan bey biz az önce bahsettiğiniz reklam üzerine arkadaşlarımla fikir teahhükünde bulunduk. Bir dramdan bir reklam çıkarılması, o kadının bundan hiçbir şey kazanamaması üzerine konuştuk, tartıştık. Biliyorum siz bu konuda tartışmak istemiyorsunuz ama ben bu konunun bizim gibi insanlar tarafından tartışıldığını bilmenizi istiyorum.'dedi. Okan Bayılgen'de 'Anladım evet ne güzel ama çok uzatmayacağım ben burda değil bunun okulunda profesörler tarafından tartışılması gerektiğini düşünüyorum' dedi. Bende ki uyuşma bu sırada inmeye doğru giderken, bastım küfürü rahatladım. Bey de aha bizim hanım rüyada da sallamaya başladı diye endişelenmiş. 'Uyumuyo muydun sen dedi?' 'Uyumuyorum ulan' dedim araya kaynadı o da - yazımın ayşarman bölümü bu, her kitleye yazarım-

Gelelim konuya;

Evet Okan Bayılgen bunca profesörün işi gücü yok oturup bunu tartışacaklar. Tabii tartışacaklar çünkü sizin aklınızdan geçen fikirler bütün profesörlerin bir araya gelip tartışacağı kadar önemlidir.

Neymiş bir dramdan bir komedi çıkarılmış, bu komedi üzerinden bir marka para kazanmış mış.O kadının sözlerinin rap haline getirilmiş versiyonunu izleyici kitlenizle birlikte yarılarak gülüp izlemediniz mi? Herkes gülerken iyi, reklama konu olunca mı 'hiii ahlaksızlar, yahalayın' oluyor.

Dramdan komedi ve para çıkarmak konusunda kitap yazması gereken insanlar arasında ilk 10'a girebilirsiniz.

Rap yapılmış bir dramın canlandırılmış bir cam silicinin dramından daha gerçek olduğunu iddia edecek kadar şuurunu mu kaybetti herkes.

Senelerce izleyicisinin yüzüne telefon kapatıp, konuklarını akıllılar ve gerzekler olarak ayırıp, binlerce kişi önünde ezen sizsiniz. Tabuları yıktım, stüdyoya inek sokamadım diye programı bıraktım havalarından Shakira'nın video klibini oynatıp, resmen seks ticareti yapılıyor klişesine şakşak tutup, konuklarla birlikte 'yahalım bunları, kahrolsun mumuşunu açanlar' ortak fikrine varmışken neyse ki programda konuk olan Oray Eğin tarafından kendinize getirildiniz.

Biz tadında bırakır dedikçe Deniz Baykal gibi koltuğuna sarılıp 3 gece program yapmaya başlamanız da ayrıca tartışılacak bir konu, ona başka bi yazıda sallıcam inşallah. Bi git yaa noolur git.

Daha yazacak çok şey var ama içinde bulunduğunuz dramdan komedi çıkarırken işten atılmayı göze alamıcam.

Ondan sonra neden Avrupa Birliği'ne giremiyoruz. Neden gelişemiyoruz.

27 Aralık 2009 Pazar

japonunu göster bi.. japonunu göster


2010 ülkemizde japon yılı biliyoruz ki. 2010 boyunca japonları yakından tanıyacak yüzlerce etkinlikle japon kültürünü tanıyacağız. Harakiri, brujli, oramakoma burakamako, tutsiki yançek, miyagi, kartal vuruşu gibi türk halkının yakından bildiği kültür öğelerinin üzerine ne gibi artılar eklenecek onu bilmiyorum. Ama temsilciler hadiseylen türkişi japon işi ayumiymiş onu biliyorum. Hadise boy kontenjanından, ayumi de doğal olarak japon kontenjanından olaya dahil tahminimce.

Bu etkinliklerin arasında robot getirirler mi acaba? Günümüz japon kültürünün vazgeçilmezlerinden ne de olsa. İki kimonolu kadın iki suşiyle geçirmeyiz koca 2010'u inşallah. amin

2010'a özel fotoşopu ellerimle yaptım. Tanıtımlarda kullanım hakkını aha burdan veriyorum.

15 Aralık 2009 Salı

seninki yaptı bana allerji ?


Küçük ayşe'nin yeni şarkısının en anlamlı şarkı sözlerinden bir dizedir bu yazıdaki başlık.

Büyük ayşe'nin üretiminin üzerinden seneler geçmiş kadınlar üzerindeki pandemik beyin eritici etkisinden aşılanma ile kurtulmaya çalışırken başka bir kadın haini tarafından üretimi tamamlanan küçük ayşe yakın zaman önce piyasaya sürülmüştü.

'Babam zengin, en iyyi okullarda okudum,hayatımda her istediğimi de aldım ama zekaaamlan, entellektüel birikimimlen aldım. Kendimi tarif etmem gerekirse de ailemin kuzusuyum bir erkeğin göz bebeğiyim biraz özgüvenliyim ve birazda şımarığım' ekolü kadınların son üretimi küçük ayşe büyüğünden daha iyi iş yapacak gibi. Çünkü marifetlerini yavaş yavaş belli eden bu yeni üretim ayşeler aynı zamanda şarkı söyleyip, istediğinizde şirin, seksi, geyşa, asabi, emo, hüzünlü, tarihçi, coğrafyacı, asi kız taklidi de yapabiliyor.

Küçük ayşe o kadar sevimli, o kadar entellektüel, o kadar bizden, o kadar doğal, o kadar akıllı, o kadar yetenekli, o kadar önemli eski ve yeni sevgililere sahip, o kadar kendinin farkında olan, o kadar güzel bir kaleme sahip, o kadar albenili ki kurtulmak çok zor olacak.

Üretim hatası allerjik bir bünyeye sahip olmasıymış, belki ordan gidilebilir.
Olmadı klasik yöntem; mancınıkla en yakın duvara fırlatılması.

Magazin sorusu: Bu taş kime???? Acaba küçük ayşe'ye kiminki allerji yaptı???

2 Aralık 2009 Çarşamba

Yerim Edvırdı Kont'a hizmet ederiz biz!


Edvırdcı mısın, cekıb cımısın? Tee uzun zaman önce bir arkadaş toplantısında kızlar hararetlen Tvaylayt'tan bahsederken kulak kabartmış. Ne oluyor burada bilmediğim birşey mi var hemen öğreneyim merakıyla kızlara sormuştum. Dediler işte böle bir hikaye olamaz vampir çocuklan ölümlü kızın aşkı felan. Haa dedim kitabını okuyamam filmini izliiim. Filmi izledik vesselam vejeteryan vampir çocukla semirmiş kızın aşkıymış olay. Vampirler okula gidiyo, beyzbol oynuyo, orman içinde süper tasarım evde oturuyo ama insan kanına tövbe etmiş hepsi. Organik besleniyolar. Tabii bu biraz mutsuzluk yapmış bünyede garip bi topluluklar. Kızımız çok cesaretli, anasının karnından vampirle çıkmış gibi hemen benimsiyor aralarına karışıyor. Ailenin gelini belliyor kendini. Adetlerini hemen benimsiyor. Bu arada bu vampirler kana susamış ama kan görünce de bir titreme geliyo tabi. Hani oruç bozduran sucuk ekmek gibi. Ama kızımız hiç korkmuyor, ulan parmaam kesilir, dişim kanar, vampir milleti bunnar demiyo - ki yeni bölümde böle bi sahne var fragmanda gördüm kağıt kesiyo kızın elini de vampirler uyyy anam oluyo-

Bi de kurt adamlar katılmış kötü vampirlerle iyi vampirlerin arasına şimdi. Bir sonraki bölümde yaşayan ölüler, frankeştaynın en yakışıklısından oğlu da katılır ekibe. Kızlar ayyy ben frankçiyim der.

Velhasıl eskiden vampir vampirdi. Adama göz ucuylan baktı mıydı kanın donar, seksapeline kendini kaptırır, ürperirdin. Korkar ama saygı duyardın. Kıyafetleri jillet gibi, saçları ipek gibin olurdu. Yakaladı mı ıskalamaz, insan sevmezdi. En son vampirlerden Brad Pitt'le Tom Cruise oldu misal. Tom'da insan kanı içmiyodu ama karizma yerindeydi. Çelişkisi derindi. Tabii Kont'u hiiç saymıyorum meziyetlerini dökmüyorum ortaya.

TvayLight vampir istemiyoruz. Vampirin kontu güzeldir. En güzeli Gary Oldman'dır hatta. Isırmasın zahmet etmesin, şişeler veririz kanımızı.

4 Kasım 2009 Çarşamba

Klişelerden para kazanmak yasaklansın!


Fakir edebiyatından ekmek yemenin en kolay yolu otlu peynir kokan otobüslerden bahsetmektir. Underground edebiyatta buna tekabül eden şey ise fahişelerdir.

Tooman'ın Fahişe isimli eserini dinledim klibini izledim. Yeter nereye kadar bu yeteneksizliği üzerinden para kazanacak merak ediyorum.

Bu şarkı sözlerinde 'Fahişe'nin yerine 'Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar' kelimesini koyduğumuzda aynı sonucu alabiliyoruz.

Örnek:

Bir genetiği değiştirilmiş organizma sabaha karşı
çok seksiymişim, öyle diyor
gülüyoruz yalanına
karşılıklı, anlayışlı
dalgakıranlardaki banklarda
çıkardı ayakkabılarını
bak, dedi, köprü ışıkları
siliyorlar yıldızları
kazıyınca yıldızlarını
altlarındaki demir paslı
ateşe vermeli onları ama
her yerde yangın çıkışları
sordum, niye sattın diye yoksulluğunu?
dedi, elimdeki sadece oydu
niye sattın vücudunu?
daha mı kötü, dedi, satmaktan ruhu?
herkes, dedi, merak içinde
ölümden sonra hayat var mı diye
boşuna düşünürler
sanki hayat varmış gibi ölümden önce
sevdim seni bir şekilde
hüzün var diye belki gözlerinde
eğer sever gibi sarılırsan da
bu vücut bedava sana
aslında derdim; çok gençsin daha
20′yim, dedi, ama ruhum tam 1000 yaşında
kayalar kesti ayaklarımı
yine de bir şeyler hissetmek güzel hala
bu dalgakıranda
tek başıma bu vücutla fırlatıldım dünyaya
aşk da basitmiş, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda
şahin kuşa, kuzgun leşe, ben değil bu dünya genetiği değiştirilmiş organizma
korkum; çığlık atan adam gibi
tablodaki, şakağımda ellerim
hep kaçarken, tek kişilik bir dünyayı
ben artık nasıl severim?
anladım, dedim, senin kalbin birinde
geceyle gündüz, o hep senle
sarıldı, ağladı saatlerce
o yine işe gitmeden önce
aslında derdim; çok gençsin daha
20′yim, dedi, ama ruhum tam 1000 yaşında
kayalar kesti ayaklarımı
yine de bir şeyler hissetmek güzel hala
bu dalgakıranda
tek başıma bu vücutla fırlatıldım dünyaya
aşk da basitmiş, pişmanlık da, hayat hoyrat bu zamanda
şahin kuşa, kuzgun leşe, ben değil bu dünya genetiği değiştirilmiş organizma

27 Ekim 2009 Salı

Kandil Pendik gittik geldik

Serdar Turgut'un bir sonraki yazısının başlığı bu olsun.



Serdar Turgöt'un yazısını linkle değil, herkese ibret olsun diye açıktan veriyorum.. Şimdi bu adam 2 gün sonra diyecek ki siz ne yazdığımı ne demek istediğimi anlamamışsınız bile.. Elitist tavrıyla ezecek bizi yine.. İnsan ziyanısın..

Serdar Turgut - Akşam Gazetesi

PKK teröristi olmadığıma pişmanım
Benim hayatımda da her makul Türk gencinin mutlaka karşı karşıya kaldığı ikilemle yüzleşme zamanı gelmişti. Terörist olmalıydım bu netti ama 'Ya silahlanıp dağa çıkacaktım ya da silahımla şehirde kalacaktım'...
Terörist olma kararını verme aşaması kolaydı. Bu neredeyse milli bir gelenekti ama terörü memleketin hangi alanında yapacağım kararını vermek zordu. Ailem bile ikiye bölünmüştü. Annem 'Şehirde terör yap. Arada eve uğrar, duş alırsın. Sana sevdiğin çöreklerden yaparım' diyordu. Babam rakısını içtikten sonra 'Gö..n yiyorsa dağa çık' diyerek beni provoke ediyordu. Halalarım ise 'Bizim haspa terörist olacakmış zaar' diye konuşarak beni küçümsüyorlardı.

Her iki kararı da destekleyebileceğim çok seçkin kitaplar satılıyordu kitapçılarda. 'Teröristin el kitabı' bile necip Türk gençliğinin okuyup bilgilenmesi için bulunabiliyordu. Ben Marksist, Leninist 'Ve hatta' Maoist olduğumdan dağa tam çıkmasam, kendilerinden pek de hoşlanmasam da köylüler ile birlikte ihtilal yapmak için en azından düz ovaya çıkabilirdim. Ama serde şehirlilik var ne de olsa. Bu yüzden her Türk gencinin bir yaşına geldiğinde tabii hakkı olan terörü şehirde kalarak yapmaya karar verdim.
Şimdi anlıyorum ki; bu kararım çok yanlışmış. Keşke o dönemde yeni oluşmaya başlayan nüve halindeki PKK'ya katılsaymışım. Öcalan yandaki üniversitede okuyordu. Zaten o ne kadar Kürtse ben de o kadar Kürt sayılabilirdim. O da Kürtçe bilmiyor ben de... Katıldığım takdirde örgütte bir kültür şoku yaşamam da mümkün değildi.

Çıkardım dağa, gül gibi yaşardım. 'Sen dağ koşullarına adapte olamazsın' diyenlere ise sadece şunu söyleyeceğim: İstanbul'da yaşama koşullarına adapte olabildeysem bu dünyadaki her türlü dağda da yaşayabilirim ben.
İstanbul'da gündelik yaşamımızda karşılaştığımız rutin dağ adamlarının gerçek dağ adamlarından daha medeni olduklarını söylemek de pek mümkün değil. İstanbul'a alışık her insan PKK militanlarının dağ koşullarına pek de kolay alışır. Hatta İstanbul'dan sonra PKK dağ kamplarındaki koşullar insana lüks bile gelebilir. Tüm bu senaryoda bir tek detay kalıyor ortada. PKK'lı olarak dağa çıkabilir, arada bir dağdan inip birkaç Türk öldürebilirdim. No problem. Bu benim için bir sorun yaratmazdı. PKK'nın basın hücresinde militan olarak yer alırdım, olur biterdi iş. Canım sıkılınca arada bir dağdan inip yayın yönetmeni öldürürüm, her şey yoluna giriverirdi. Tıkır tıkır işlerdi bütün her şey.

Sonra dağda Öcalan'ın açıklamalarıyla anladığım kadarıyla arada bir toplu seks partileri de oluyor. Bunlara da mutlaka militan bir aktiflikle katılırdım. Bugüne kadar hoşlandığım bir PKK'lı bir kadın henüz görmedim ama olsun. Dağda bulamazsam da bir hücre oluşturup, şehri basıp Rojin'i dağa kaldırıverirdim olur biterdi. Hatta belki Rojin'e evlenme bile teklif edebilirdim. Rojin ile evliliğimin şu andaki evliliğimden daha tehlikeli ve dehşet verici geçmesi de mümkün değildi.
Bütün bunlar son yaşanan bir olay nedeniyle aklıma geldi. Hayatımı şehirde kalarak nasıl da boşa harcamış olduğumu düşündüm. Dövündüm üzüldüm.
Yine Milliyet gazetesindeki bir Fikret 'Don Juan' Bila haberine göre devlet dağdan inen PKK liderlerine üçüncü bir ülkeye gidip yaşama imkanını da verecekmiş. Düşünsenize; yıllarca dağda keyif hayatı süreceğim, dağa kaldırıp seks kölem haline getirdiğim Rojin ile yaşayacağım, karı dırdırından sıkıldığım zaman da şehre inip birkaç yayın yönetmenini temizleyeceğim. (Ertuğrul Özkök, İsmail Küçükkaya ve Sedat Ergin'in yaşam acıları çoktan bitmiş olacaktı).

Tüm bu mükemmel yaşam stilinden sonra dağı terk edip aşağıya indiğimde devlet bana 'Hangi ülkede yaşamak istersin?' diye soracak. ABD'nin New York kentine giderdim tabii ki... Bunlar büyük ihtimalle bana business class bileti de alır, cebime harcırah da koyarlardı herhalde.
Başta doğru karar verip PKK'ya katılsaydım, liderlik kadrosuna muhakkak yükselirdim diye düşünüyorum. Ama lider de olamasaydım zararı yok. Çünkü düz militanlara belki hangi ülkeye gitmek istersin diye sormuyorlar ama dağdan inenlere hiç olmazsa saygı gösteriyorlar. Onları herkes seviyor. Beni ise seven yok. Terörist olmadım da ne oldu biliyor musunuz; İstanbul'da kalıp yazar oldum da b.k mu oldu? Yine her gün dağdakilerden çok daha vahşi ve barbar olan insanlarla muhatap oluyorum. Devlet bana bir gün bile iyi davranmadı. Beni hiç sevmedi. Bu PKK'lıların adalet sisteminden gördüğü anlayışı ben hiçbir zaman göremedim.
Anlayacağınız benimki kaçırılmış fırsatlarla dolu olan son derece acıklı bir yaşam hikayesi.
Türk olmamın bana hiçbir yararı olamadığı gibi terörist olmamamın zararı bile oldu.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Güvenle örüyorum!


Bugün çeşitli ağrılarla yatağımda yatarken Türkiye'nin güvenilir kadını Seda Sayan yine 'ay anacım ne yapacağız bu iğneyi vurdurcak mıyız, vurdur mucak mıyız? Domuz gribi kııız, ne olacak sonumuz' gibi şeyler söylerken sözü bir doktora verdi. Tam da 'ulan bu halsizlik bu ağrılar domuz gribi olmuş olmiim ne diyo bu adam' derken, doktorun arkasında bi adamın örgü ördüğünü gördüm. Kadın değil adamdı. Seda Sayan'ın programındaki kadınlar erkek, erkekler kadın gibiymiş meğersem. Formatı buymuş olayın. Gökkuşağı gibi program.

15 Ekim 2009 Perşembe

Sarı gelin kazansın!


Ermeni açılımı dahilinde yapılan dostluk maçı için atılan başlıklardan en anlamlısı: Sarı gelin kazansın.

Sarı gelin kim? Hillary kız tarafı mı? Takılan altınlarla düğün masrafları ödenecek mi? Sarı gelin'in gelinliğini hangi ünlü modacı tasarladı?

6 Ekim 2009 Salı

ıssız atlara fısıldayan adam


'Tek gecelik bir ilişkide tanımadığım biriyle beraber olacağıma sabah kalkıp tanıdığım bir ata binmeyi tercih ederim.'

bkz. zoofili

28 Eylül 2009 Pazartesi

Türkiye'den Emmy'e aday!


İlk defa bir Türk'ü bırakın bir çift burun deliğine Emmy adaylığı veriliyor. Güçlü bir aday..

25 Eylül 2009 Cuma

Dertli gönüllere giren..


İsyanım var. Dost bildiklerime, beni severmiş gibi görünüpte arkamdan atıp tutanlara, abuk subuk sorunlarını dinleyip ben bir sorunumu anlattığımda sessiz ve ilgisiz bakan dostum dediğim klingonlulara, her boku götünden anlayıp, dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan insanlara, beni yıllardır aynı yere tatile götüren manitaya, saygıda kusur etmediğim ama bir türlü yaranamadıklarıma, beni zamanında ideallerimden soğutan evde kalmış hocama, katilleri kurban gibi gösteren, insanları bir gerizekalılar klanına dönüştüren medyaya, kocasını aldatan bihter'e, bağlantıda sorunlar yaşadığım ve bu sayede farmville'de hasatımı toplayamadan çürüttüğüm facebook'a, hakettiği gibi yönetilen halkıma, her konuda sessiz kalmayı tercih eden annelere, sevgili başbakanımızı ağlatanlara, hayatı yaşadığı bir semtten ibaret gören mahalle insanlarına, perdelere tırmanıp boka çeviren kedime, sırf kendi gibi olmadığı, düşünmediği için karşısındaki insana her türlü pisliği yapmayaı kendinde hak bulanlara, kendini çok güzel sanan kızlara, çok yakışıklı matah bişe sanan erkeklere, akıllı sanan denyolara, ekmeğin içine bile sağlığa zararlı katkı maddesi koyanlara... Topunuzun

Demokrasi de istediğim sahtekarlık seviyesine ulaştınız, o yüzden geliyoruz.


Yıllardır insan hakları ihlali gerekçesiyle Türkiye'ye gelmeyi reddedip, bilumum insan hakları ihlalcisiyle el sıkışıp basına 32 dişiyle poz veren Bono nihayet grubu U2 ile bu topraklarda konser vermeye karar vermiş. Lütfettin. Sana kılım Bono, bunu bil. Konsere gelirsem de sırf pislik çıkarmaya gelicem. Tatlı su aktivisti seni.

4 Eylül 2009 Cuma

Alperenlerin en sevdiği klip


Klibin hikayesi: Gündüzleri Şirinevlerde konfeksiyonda çalışan Shakira'nın dansa olan kabiliyeti bütün semtte konuşulmakta, her düğüne her eğlenceye çağırılmaktadır. Ama gerçek bambaşkadır Shakira geceleri kurt kadına dönüşmektedir. Eşinin ise durumdan hiç haberi yoktur.

İnceliyoruz: Uykudan lenslerini çıkarmadan uyuduğunu farkedip uyanan Shakira'ya bir haller oluyor. Tırmakları kırmızı ojesiyle uzayan Shakira topuklularını giydiği an anlıyoruz ki kurt kadına dönüşmeye başlıyor. Kırmızı kırmızı parlayan mağaraya yeni kurda dönüştüğü için sersem bir şekilde giren Shakira bu sersemlikle bazı hareketler yapmaya başlıyor ki ne yaptığını tam olarak bilmiyor. Mememi mi okşasam, kıçımımı ay gibi doğdursam derken parmaklarını ısırmaya karar veriyor. Elleriyle halat çekermiş gibi bir takım hareketler yaparken anadan doğma taklidi kıyafetiyle karşımıza çıkıyor ve hepimize bravo dedirtiyor. Sonrasında birbirini izleyen görüntüler görüyoruz.

Klibin sonunda ise konfeksiyoncu kimliğine dönen Shakira'nın sempatik dansı geliyor. Ki en sevilen bölüm bu. Bir de aradaki auuuuuu lar var. Kurt ya

İzleyin: http://www.youtube.com/watch?v=4aEW_Z5Va5s&feature=fvst

11 Ağustos 2009 Salı

ben böyle anının içine ...


Bugün başarılı bir iş kadınıysam bunu geçmişte sık sık yaptığım stand hostesliği günlerine borçluyum. Ve aslında ilk iş teklifi palyaçoluk olan - ki bu başka bir yazının konusu-birine göre fena da bir yerde sayılmam. Velhasıl o günlerden bir anı geçen gün arkadaşlarımla konuşurken bilinç altımın derinliklerinden dilime döküldü. Paylaş bunu rahatla dedi herkes. Paylaşıp unutmaya karar verdim bende.

Günlerden bir gün ben yine stand hostesliği yaparken, böyle semt marketlerinden birinde bir tanıtıma gittim. Yapanlar ne kadar sıkıcı bir iş olduğunu bilirler. Bütün gün ayakta durursunuz, kendisine zehir ikram edildiğini sanan insanlara birşeyler tattırmaya çalışırsınız, amelelere size asılmamaları için nişanlıyım dersiniz vs.. Üstelik market küçüldükçe dertler büyür. İşte bu küçük marketlerden birinde saat doldurmaya çalışırken ben yine dur zaman dur zaman karşısında konakladığım şarküterideki kızlan muhabbete başladık. İşte okuyor musun, konuştuğun çocuk var mı tadında sohbetlerden sonra kızcaaz dedi ki hadi yemek yiyelim iyi dedim yiyelim yedik. Sonra dedi ki hadi tuvalete gidelim. iyi dedim gidelim. Error'a doğru.
Girdik tuvalete, tuvalet inşaat halinde herşeyi yapılmış sadece klozetleri birbirinden ayıracak paravanlar takılmamış. Ben aynaya kaşıma gözüme bakiim derkene kız indir donu başla işemeye. İçimden koca bir oha yükselirken, kız başladı pıtır pıtır sıçmaya. Romalı çıktı kız. İşte o an benim error verdiğim andır. Hmmm pardon diyip çıktım dışarı. Senelerce de bu olay hiç yaşanmamış gibi davrandım.
Kazandığım parayla Rolling Stones konserine gidecek olmasaydım travmam daha büyük olabilirdi belki. Ama geçti.
Bu anımı Efes'e gidip açık tuvaletlerde sıçıyomuş pozu veren tatilcilere adıyorum.

21 Temmuz 2009 Salı

degajeme doğru


Davut Güloğlu klip çekimi sırasında yanlışlıkla dansçı kızların kıyafetlerini giydi. Naptınız Davut Bey diyen yönetmene Davut Bey'in cevabı anlamlıydı 'Kopalım Bari'

13 Temmuz 2009 Pazartesi

conguratulations



Ayyşarman'ın Dubai'de dub deneyimlerinden sonra şimdi de çok zekice tasarlanmış bir gazetecilik çalışması. Tesettürle dolaşmak, mini etekle Fatih'te gezmek, haşemayla denize girmek. İşte kendisinin muhteşem kaleminden bir alıntı:

"Görmüyor musunuz bu erkeklerin size neler yaptıklarını! Niye her şeyin en iyisi onların olsun? İtiraz edin, isyan edin, onları tehdit edin, havuzları değiştirin. Bununla da yetinmeyin, bu haşemaları onlara giydirin. Yoksa cinsel perhize gireceğiz deyin. Bu minyatür havuzda haşemalarla, varsın erkekler yüzsün..."

Ayşe Hanım lütfen bu yazı düzüşünün sonunda İran'a gidip kafanızını taşla ezdirdikten sonra neler hissettiğinizi bizlerle paylaşır mısınız?

Hatta sonra da doğu illerini tek tek dolaşıp 'ayyyy namus cinayetine öldürtmeyin kendinizi ayol, cinsel perhize girin' gibi muhteşem önerilerinizle aydınlatın kadınlarımızı.

Tez zamanda senin ve seni okuyan kadınların hepsinin mancınıkla en yakın duvara fırlatılmasını arz ederim.

10 Temmuz 2009 Cuma

Götçü-8 zirvesi



Bu yıl zengin ve götçü ülkelerin götçü liderleri bir kez daha fakir ülkelerin götleri için bir araya geldi.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

eziğizbiz



Evladım gibi seviyorum bu bir araya gelmiş iki kelimeyi. İçimdeki emo'nun sesssiz sessiz tekrar ettiği bir söz çünkü. İçten ve çok derinlerden bir yerlerlerden gelen.

Az önce yine fısıldadı mesela. Kendine gereğinden fazla güvenli bir insan gördüğümde, biri bana ben bu işi çok iyi yaparım dediğinde, biri çok şişman olmasına rağmen ona barbie denildiğinde, biri ben ondan daha güzelim deyip, bir diğeri yaa bakıcam bu iş bana göre mi düşünüyorum, sende düşün bakalım araşırız diyebildiğinde, biri inanılmaz tasarımları olduğunu söyleyip, harika bir iş çıkardığını iddia ettiğinde, teyzeler minibüs sırasında önüme atladığında, bir de önümdeki adam bu sıcakta camı kapadığında, onun kadar havalı bir tatil planı yapamadığımda, onun anladığı şeyden benim anlayamayacağımı ima ettiğinde ve tüm bunlara sessiz kaldığımda içimdeki emo böyle diyor sesssiz sessiz: eziğizbiz.

Desene yaa aslında bilmiyorum, sanırım çok güzel olmamış, bence yeteneksizsin, sen aslında sandığın kadar güzel değilsin, sen aslında egonun altında ezilmiş bir hiçsin.

Diyemem. Kimseyi utandırmamam, kimseyi gücendirmemem, eksikleri olan insanlarla dalga geçmemem kodlarıma işlendi çok küçük yaşlarda. Erdemli olsun çocuğumuz dendi içine ister istemez içine emo tohumları ekildi.

Anne baba size sesleniyorum. Ezik oldum ben.

Birazdan pembe rujumla duvara i don't belong here yazıcam ve kenarında başımı dizlerime kapatıp çılgınca terleyeceğim.

5 Temmuz 2009 Pazar

federer federer 15. kez şampiyon oldun ama adam olamadın!


Canlı canlı bir drama şahit oluyorum. Federer 15. kez şampiyon oldu ve Andy'i yenerek tarihe geçti. Andy'nin gözleri dolu dolu iyi oynadı aldı, önümüzdeki yıl adımın orada yazılacağına eminim dedi. Federer ne dedi? Üzülme Andy üzücü biliyorum ama sen de bir gün kazanabilirsin. Federer Federer! Geçen yıl Nadal'ın seni nasıl maymun ettiğini, ağlattığını hepimiz izledik. O zaman çok üzülmüştüm sana ama haketmişsin, adam değilmişsin. Nadal sana böyle mi konuşmuştu, ne terbiyeliydi. Bitirin şu ödül törenini de Andy içini döke döke ağlasın, yazık. Kıpkırmızı oldu gözleri, kıyamam. Şu hayatta dayanamadığım iki şey; biri kaybenden sporcu, biri yarışmadan elenen yarışmacı.

3 Temmuz 2009 Cuma

eşcinsel olmayanlar kalabalık yapmasın!


Dün Taksim'de eşcinsel dayanışması, hakların savunulması amacıyla düzenlenen, alçak gönüllü derneklere göre 1.000, polis telsizlerine göre 5.000 kişinin katıldığı onur yürüyüşü coşkuyla gerçekleşti. Gösteride Hande Yener 'Hepinizi çok seviyorum çok güzel insanlarsınız' homofobik açıklamasıyla güne damgasını vuracakken, gelen polis anonsu Hande'nin açıklaması gölgede bıraktı: ' Eşcinsel olmayanlar kalabalık yapmasın!'

1 Temmuz 2009 Çarşamba

bu bana evlenme teklif etse hiç sorgulamam


Bu abimizin durduğu platformun altında Tokyo 2016 yazıyor. Anladığım kadarıylan 2016'da benim kocayı boşuyorum. Bu delikanlıya koşuyorum. Beyaz donlu da olsa kabulümdür.

29 Haziran 2009 Pazartesi

empire of the sun - we are the people



ı know everything about you
you know everything about me
we know everything about us

Bu şarkı benden facebook'a gelsin

25 Haziran 2009 Perşembe

cennete gidecek kadınsın gülgün



Krolar çarpışıyor yarışmasından sonra şimdi de dinler yarışıyor. Dünya televizyonlarında bir ilke imza atmaya hazırlanıyor türk televizyonculuğu. Sunuculuğunu Gülgün Feyman yapacakmış, bravo.

Olay şu -bilmeyen kalmamıştır gerçi ama- bir papaz, bir imam, bir budist rahip bir araya gelecek 10 atheisti karşısına alıp kendi dinine döndürmeye ikna edecek. Müslümana mı döndün, tam pansiyon hac bedeve, hristiyana mı döndün, papadan ıslak bir öpücük, budist mi oldun nirvanaya bedeve gidiş dönüş bileti gibi ödülleri var.

Benim tavsiyem yarışmacılar Norveç death metal grupları arasından seçilsin. Ve eğer bu şuursuz din adamları kimseyi dine döndüremezse Gülgün atheist olsun. Sırasıyla Norveç'te kilise yaksın, Sırbistan'da cami bombalasın, Sri Lanka'da budist katletsin. İşte bu formatta tadından yenmez

Bu işin faturası neden Gülgün'e çıktı?

Senelerce türk sanat müziği sözlerini dilim dilim oku, ağır abla takıl, sonra gel böle bi programa katıl. Bkz. Ünlü düşmesi

biri bu lady'i gagalasın pliz


Christina Agulera'yı estetiğe ikna edip çirkinliğinden kurtulmuşken, Lady Gaga geldi. Kendisi donla dolaşıyor, zaman zaman don üstüne başörtü takıyor, zenci yarmaları koluna takıyor, bed burnunu ve gözlerini güneş gözlükleriyle kapatmaya çalışıyor. Ama biz görüyoruz gaga. Gagalamaya oynuyosun, ama yemezler. Sana timsah gelmez.

iclal aydın'dan inciler=bende sincap şansı var


sana timsah gelmez

18 Haziran 2009 Perşembe

made in vagina


İşte gerçek hayat dramlarını sözde eğlenceli formatlarla gözler önüne seren bir program daha. Gerçekten içim burkularak ve gözyaşları içerisinde izledim. Olay şu; biraz kibarından kademeli olarak en ayısına kadar sıralanabilecek beş erkek karılarıyla birlikte bir yarışma ortamında bir araya getirilir, erkekler en eğitimli hocalar tarafından dans, görgü ve spor gibi mükemmel insanda muhakkak olması gereken vasıfları öğrenmeye çalışır. Kadınlar kocalarından yakınır, onlara akıl vermek için en uyuz ooldukları özelliklerini göz önüne alarak onları şirin şirin cezalandırır. Sonra da kahkahalarla gülerler hep brlikte. Tabi bu arada eşler arasındaki anlaşmazlıklar su yüzüne çıkar, kendi aralarında bunca yıldır konuşmayı beceremeyen çiftler milyonların önünde duygularını ifşa eder ve gözyaşlarına boğulunur. Karılar kocalarını ne kadar sevdiklerinin farkına varır, kocalar dile getiremez ama ağlayamayan erkek tavırlarıyla, sesleri titrer bir şekilde ortamı terkeder ya da en fazla nemli gözlerle 'benimde hatalarım oldu tabi' diyebilir ancak. Bu da yetmez çocuklar işin içine katılır, çocuklar tarafından yazılan mektuplar babalara canlı canlı okutulur. Kadınlar yine gözyaşlarına boğulur, erkeklerin sesi titrer ama ağlayamaz. Trajedi, gözyaşı, dram devam ediyor.

Tüm bunları izlerken kadınları zavallılığı içini dağlıyor insanın. Kocalarının binbir denyoluğunu izlerken aslında nasıl utandıklarını ama anneden öğrenilen saygı gereği hafife alınamayan tavırla 'biliyorum o öyle hayatta yapmaz' sözleriyle gözlerin uzaklara dalışını gerçekten içim parçalanarak izledim. Ama sonrasında erkekleri incelemeye başladım tek tek. Bu trajedide kimin gerçek kurban olduğu konusunda kafam karıştı bir süre sonra. Düz erkek beyninin kadınlar karşısındaki çaresiliği ve despot görüntülerinin altındaki kedi yavruları ortaya çıktıkça her kadın gibi hormonlarım gereği olsa gerek yine onlara acıdım. Ezilen kadınların seslerinin daha güçlü çıkmasını sağladığını iddia eden bu dandik program bile döndü dolaştı kadınlığa takıldı.

Kadınların yetiştirdiği kendine güvensiz, şişmiş egolarıyla hayatla nasıl başa çıkacakları konusunda en ufak bir fikri olmayan ve tam da bu nedenle kendini bir kadının elllerine bıraktığını kimse hissetmesin diye onlara kötü davranan ve güçlerini ispatlamaya çalışan erkekler. Dünyadaki diğer tüm trajedilerin nedeni olan, lanetli bir birliktelik gerçekten kadın ve erkeğin brlikteliği.

En havalı, en sosyetik kadınlarımız bile senelerce aldatılmanın tadına varıp, 90 yıllık ömrünü bu acıyla yarıya indrip en sonunda milyonların izlediği programlara 'kadının yeri evidir, erkek dışarı da çıkar gezer ama yuvayı dişi kuş kurar' demeçleri vermiyor mu, namusu kirlenmiş kızını abisi öldüremeyince ocakta yakan, kendini assın diye ahıra kapatan yine kadınlar değil mi, aldığı maaşı kocasının eline sayan, ondan biraz fazla maaş aldığında kocasının gururunu kırmamak için eli ayağına dolaşan, atomu bölecek zekaya sahipken öğretmen olmayı tercih eden, erkek patronları kadın patronlara tercih eden, memelerini kullanıp terfi almaya çalışan, evli erkeklerin metresi olmayı kabul eden, hemcinslerini 34 bedene sıkıştırmayı kendine görev edinen, dünyayı erkeklerin eline bırakıp, diğer yandan her yönden defolu, çolak erkekler üreten.

Geleyim erkeklere.. Daha doğar doğmaz anneye eziyeti kendine görev edinen, sahte özgürlük naralı atıp dönüp dolaşıp annesinin dizinin dibine gelen, bir kadını kendisine bağımlı hale getiremeyeceğini daha küçük yaşlarda keşfedip sırf bunu bastırmak için kadından kadına konan ve onları küçük düşürmeyi hayatının amacı halibe getiren. Gerçi tabii öyle olacak erkek biliyor ki ne bok yerse yesin kendisini affedecek onun bağrına basacak bir türden olma o. Kadınına istediği kadar kötü davransın, rencide etsin, hayatını bozuk para gibi harcayıp harcayıp yesin. Çok iyi biliyor ki karşısındaki kadın onu affedecek. Üstelik ağlamasına bile gerek yok sesini titretsin çok sevdim lan seni şerefsiz, sevgimden dövdüm, sevgimden 25 yerinden bıçakladım, sevgimden paraları başka kadınlarla yedim, sevgimden içtim, sevgimden siktim...

Tabii ki bugün ki atgotten yazımızda bu duruma bir sonuç bir çare bulamayacağız. Sadece götümden atıp, olmamış erkek evladımı nasıl yetiştirebileceğimi düşünerek geçecek bu an. Şimdi kadınlara seslensem burdan; ezdirmeyin kendinizi elinize ekmeğinizi alın, kadınlığınızı kullanmayın, erkek dünyası için bedava çalışan kadın zihniyetine kanıp kendinizi rejimlerde harcamayın, istemediğiniz çocuklar doğurmayın, şiddete susup kalmayın, leş gibi alkol kokan bir adamla aynı yatakta yatmayın, kafanız birşeye basmaz sanmayın, araba kullanamayacağınızı düşünmeyin, meslek edinin, isemediğiniz mesleklerde çalışmayın, aman ne çalışıcam kocam çalışsın ben evimde yatayım mutluluğu bunda bulurum demeyin, bir insanın hem size bakıp hem size içten içe uyuz olmayacağını sanmayın, erkeklere sahte güçler yükleyip sonra da o gerçekte varolmayan gücün altında ezilmeyin. Desem ne olacak? Hadi herşey sabanın icadıyla boka döndü diyelim, e şimdi teknolojiden kıçımız tavana vurdu.

Neyse döndüm dolaştım erkeklere acıdım ben. Annesi tarafından ağlatılmayan, bu nedenle ağlamak gibi insani bir gereksinimi bile doyasıya yaşayamayan, balon bir egoyla büyütülüp hayatta ezildiği her durumda kompleksine kompleks katıp katranlaşan, bir kadından diğerine teslim edilip bağımlı hayatına devam ettirilen, belkide bir erkekle sevişmek isteyip bunu maçoluğuyla gizlemeye çalışan, pipisiyle dünyayı yörüngesinden oynatabileceğine inandırılan erkeğe acıdım.

Kadına kadın erkeğe erkek gözüyle bakmayan, insana insan gözüyle bakıp öyle davranmaya çalışan öz insana ise çok çok acıdım. Bu hümanizmle mutlaka bir tarafın olması gereken bir dünyada çok yaşayamazlar bunlar. Godoş, sümsük, boynuzlu, lezbiyen, hafif meşrep, mezhebi geniş, mum söndücü, kolbastıcı olarak adlandırılırlar ki başka bir konunun mevzusudur.

4 Haziran 2009 Perşembe

Nasıl güldük, nasıl güldük, gül gül öldük


Tee bundan yıllar önce community'ler yeni yeni oluşmaya başlarken, çok kafası büyük sosyal bilimci dediydi bunun sonu hayra alamet değil. İnsanlar bir süre sonra sanal dostlukları ve arkadaşlıkları üzerinden hayatına devam edecek, rakı sofraları kalkacak, zaten kendine yabancı insanoğlu daha da yabancılaşacak, b.ka dönecek diye. Amaaan demiştik korkmayalım ne olabilir ki?
Ne oldu peki?
Arkadaşlarımızdan kopmadık, yine görüşüyoruz şükürler olsun. Sigaralar biralar içiliyor, çekirdek çitleyip dedikodumuzu hala yapabiliyoruz. Ama beni kıllandırmaya başlayan durumlar yok değil bu alemlerde. Sizin karşınızda etten kemikten oturan size ağdasının geldiğinden, ne kadar parasız kaldığından ve hayatın aslında ne kadar zor olduğundan bahseden arkadaşınızla sanal dünyada bir karşılaşıyorsunuz. İşte harika (!) insan modeli. Babası paşa, annesi prenses, kızkardeşi düşes, abisi bilimadamı ya da bunlara yaklaşık bişey. Bu dünyada hiçbir derdi yok yediği önünde yemediği arkasında, inanılmaz sosyal, hergün başka bir etkinlikte ve bu etkinliklerde arkadaşlarıyla o kadar çok eğleniyor ki inanamazsınız. Hep bakımlı, hep güzel, en güzel içkileri içip en güzel yemekleri yiyor, bu yıl tam 3 avrupa şehri görmüş ve o avrupa şehirlerinin burdaki taksim parkına benzeyen muhteşem parklarında eğlenceden kendinden geçmiş. Bir sonraki durağı da hepimiz biliyoruz. Basit bir pazar buluşmasında bile çok neşeliyiz, çok çılgınız, her zaman her konuda çok iddialıyız. 1 numarayız. Diğer yandan dünyamızda olup bitenleri de takip ediyor tepkimizi gösteriyoruz. Birbirimizi uyandıran videolar gönderiyoruz, belirli gruplara ait olduğumuzu belli eden davetlerde bulunuyoruz. Kınıyoruz bazılarının hayranı oluyoruz. Bu videoyu arkadaşlarına göndermeyenleri vatan haini ilan edip, yetenekten coşmuş çocukların görüntülerini şaşkınlıkla izliyoruz. Türkçe konuşuyoruz ama ne düşündüğümüz bölümünü daima ingilizce yazıyoruz. Bugün ne yedin sonucunda ne renk s.çtın hepsini biliyoruz. Bir terslik yok mu peki bu hayatta?
E ben tanıyorum seni.
Neye güldüğünü, ne kadar eğlendiğini, göbeğini, götündeki donun rengini, alnındaki sivilcenin büyüklüğünü, sıfatını, sınırlarını, ne kadar iyi kalpli olup, ne kadar kötüleşebildiğini, o partiden aslında o kadar da hoşlanmadığını, çimenlerde bütün gün oturduktan sonra akşama cırcır olduğunu, hayatındaki çoğu durumdaki çaresizliğini, takıntılarını, kendine acıdığın günleri geceleri, sabah kalktığındaki şişmiş burnunu, gerçekten güldüğünde diş etlerinin göründüğünü ve gülerken bir tavuk gibi gıdakladığını, minübüs sırasında beklerken nasıl da sıradan göründüğünü, televizyon karşısında uyuklarken akan salyanı, seni terkettiği için ne kadar ağladığını biliyorum.
E ben seni böyle kabul de ediyorum.
Haydi şimdi sil o yüzündeki makyajı, abdestini al tüm günahların için töbe edip kör bir dilenciye sadaka ver.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Kayıtlara geçsin

Şimdiye kadar hep içime attım. Artık atmayacağım. atgotten'le ortalığa atacağım, hiç toplamayacağım. Sadece ayda bir ütüye kadın alacağım. Yalnız şimdiye kadar önüne gelen her konu hakkında anında atma sallama eğiliminde olan bir şahsiyetin bunu bloglamaya çalışması ne kadar başarılı olur onu 70 milyonla birlikte göreceğiz.